top of page

BİR İŞGALİN ANATOMİSİ

  • Yazarın fotoğrafı: Burak Ersemiz
    Burak Ersemiz
  • 15 Nis 2021
  • 4 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 14 Eyl 2021


BARBAROS CAFE'DEKI İŞGAL...



1990 yılı, öğrenci olayları açısından hareketli geçiyordu. Yaklaşık her gün bir üniversitede olaylar meydana geliyordu. Özerk ve öğrencilerin söz hakkının olduğu bir üniversite isteği, öğrenciler tarafından her fırsatta getiriliyordu. öğrenciler önce bir forum düzenliyor, daha sonra da sloganlar atarak yürüyüşe geçiyorlardı. Bu durumda da polis içeri girerek öğrencilerin eylemini bastırıyordu.


Sonuç, dayak gözaltıydı işte bu süreç içerisinde Mart ayına gelinmişti. Yıldız Üniversitesi bahçesinde toplanan bir grup öğrenci, daha önce düzenledikleri panel sonrasında gözaltına alınan arkadaşlarının serbest bırakılmaları için slogan atmaya başlamışlardı. Ancak bu arada polis içeri girmiş ve kaçan bir grup öğrenci de, Rektörlük binasına girerek bir işgal olayını başlatmışlardı. Yani hiç hesapta olmayan, plansız, programsız bir işgal Bu olayı, ben ve bazı gazeteci arkadaşlar, doğru zamanda ve doğru yerde olmamız sayesinde oldukça yakından izledik. İşgal edilen binanın içerisinde geçirdiğimiz altı saatin gazetelere yansımayan kısımlarını anlatmak istiyorum...


İşgale öğlen saatlerinde başlamıştı. Bu olay hiç hesapta yokken meydana gelmiş ve geri

dönülemeyecek bir hal almıştı. Rektörlük çalışanları binayı terk ettikten sonra, Rektör Süha Toner ve beş öğretim görevlisi ile baş başa kalan öğrenciler, taleplerini bildirdiler. Ancak dışarıda sıkı bir tertibat alan polis yetkilileri, bu talepleri kabul etmediler. Böylece Rektör, öğretim görevlileri, gazeteciler ve öğrenciler için sıkıcı saatler de başlamış oldu. Saatler geçiyor ancak öğrencilerin inadı sürüyordu.

Bu durumda Rektörün isteği olmadan içeri giremeyen polis, başka bir yol denemeye karar vermiş olacak ki, içeriye gaz ve göz yaşartıcı bombalar yağmaya başladı. Bombalardan bir kaç tanesi de Rektör Prof. Dr. Süha Toner 'in odasına düşmüştü. Gözlerinden akan yaşlarla, binayı işgal eden öğrencilere seslenen Toner, odasına düşen bombaları atmak için öğrencilerden yardım istiyordu.



Öğrenciler de "benim yaşadığım ikinci işgal, son derece sakinim" diyen Rektörün isteklerini, saygı ile yerine getiriyorlardı. Bir kız öğrenci de son derece normal bir şey yapıyormuş gibi Prof. Süha Toner' ;e" Odanızın perdelerini kesebilir miyim" dedi. Rektör başıyla

onaylayınca da, makas ile saten perdeleri bir terzi edasıyla güzelce kesti. Daha sonra da bu ayırdığı bezleri suya batırdıktan sonra, yüze bağlanıyordu. Bu sayede bombanın etkisi azalıyordu. Bana da bir tane düştü Hemen yüzüme sararak gazın Başka Bir odadan gelen seslerle o yöne doğru gittim. içeride bir kiz öğrenci vardı ve rektörlüğün faks telefonu ile bir yerle görüşüyordu.



Hemen yanı basına düsen gaz bombalar ve üzerine sıçrayan cam kırıklarına aldırmadan konuşan eylemci Anne merhaba diye başladığı konuşmasını şöyle sürdürdü " Biz mi? şey... Barbaros Kafe'deyiz. Gürültüler mi?... Dışarıdan geliyor. Cam açık da Trafik işte. Bir de belediye kazı yapıyor. Efendim.... A aa... Evet bizim okul işgal edilmiş. Ya ne fena. Televizyondan mı duydun? Her neyse, akşam eve geç gelirim. Beni merak etmeyin. Tamam tamam... Okula gitmem. Dikkat ederim Sanırım o kadar gözyaşı döktükten sonra ilk defa gülüyordum Kız ile göz göze geldim. Bir şey söylemesine gerek yoktu.


Omuzlarını silkerek arkadaşlarının yanına gitti. Ayni kızı işgal sonrasın da kanlar içinde gördüm. Ardı

ardına inen coplardan kafası, gözü patlamıştı. Bir an kızın, Barbaros Kafe'de otururken, nasıl olup da bu hale geldiğini annesine anlatmaya çalışmasını, gözlerimin önüne getirmeye çalıştım, işgalin sonlarına doğru, yüzden fazla insan, Rektör Toner'in odasına kısılıp kalmıştık. Polis kapıya dayanmıştı.

Ve polisin, kapıyı iki defa çalma gibi bir niyeti de yoktu Öğrenciler arasında, teslim olup olmama tartışılmaya başlandı Tartışma sonucunda teslim olmama kararı alındı. Bu arada bir iki öğrencinin yanlarında Molotof kokteyli olduğu ve bir ikisini dışarıya attıklarını gören çoğunluk öğrenci o öğrencileri engellediler. Eylemin meşrutiyetini sıkıntıya sokacağını söylediler ama o iki Molotof dışarıya çoktan atılmıştı.


Yani, teslim alınacaklardı. Dışarıdan gelen sesler ve tecrübelerimiz, polisin bu gerginlik ile içeri girmesinin pek de iyi olmayacağı görüşünde birleşiyordu. İki taraf arasında bir diyalog kurulsa, gerginlik biraz azalacaktı. Ancak bunu nasıl ve ne ile yapacağımızı kestiremiyorduk. Sonunda bir fikrim olduğunu söyledim. Yanımda gazete ile konuştuğumuz telsiz vardı. Dışarıdaki arkadaşımız Eyüp Coşkun da bir telsiz vardı. Bu telsizler aracılığı ile iletişim kurabilirdik. Bu fikrim öğrenciler arasında yapılan kısa bir görüşme sonucunda kabul edildi.

REKTÖRLE POLİS MÜDÜRÜ BENİM TELSİZİMDEN KONUŞTU


Ilk konuşma Rektör Süha Toner ile, Rektör'ün içeride olduğuna inanmayan Çevik Kuvvet

Müdürü Necmettin Yıldırım arasında geçti.

- Rektör: Alog, Aloğ Necmettin, Müdür bey

- Müdür: Ben gerçek Rektör ile mi görüşüyorum

- Rektör: Evet, Evet... Ben Süha

- Müdür: Dinliyorum sayın rektör. Hocam İyi misiniz ?

- Rektör: Biz iyiyiz.

- Müdür: Hocam sizi kurtaracağız"

- Rektör: Biz burada öğretim görevlisi arkadaşlar ve öğrenciler ile birlikte oturuyoruz. Gazeteciler de burada.

- Müdür: Öğrencilerin hemen dışarı çıkmalarını istiyorum. Beş dakikaya kadar çıkmazlarsa, kapıyı kırıp içeriye gireceğiz

- Rektör : Öğrenciler gözaltına alınmazlarsa çıkacaklar. Siz okuldan ayrılın, onlar da binadan

çıkacaklarmış. Dövülmeme sözü istiyorlar

Müdür: Tamam dövülmeyecekler. Yeter ki, hemen çıksınlar

Rektör: Size inanmıyorlarmış. Daha önce de İstanbul Üniversitesinde söz vermiş ama dövmüşsünüz. Çıkmayacaklarmış

Müdür: Benden günah gitti.

Rektör: Öğrenciler dövülmeme garantisi istiyorlar. Ben de daha fazla gaz bombası atmamanızı rica ediyorum. Nefes alamıyoruz. Ben yaşlı bir insanım


Rektör Prof. Süha Toner'in son derece yerinde olan bu isteği ile biten telsiz görüşmesinden sonra, bu defa da öğrenci temsilcisi ile Çevik Kuvvet Müdürü görüşmeye başladılar. Ancak, benim, Necmettin Yıldırım'ın işgalci öğrencilerin sloganlarını, öğrencilerin de Yıldırım'ın bazı sözlerini duyarak gerginliği artmaması için mandalladığım bu görüşme

de pek yarar getirmedi. Gergin ortamda yapılan bu görüşmeler, özellikle de rektörle müdürün arasındaki konuşma gerginliği biraz olsun azaltmıştı. Amacım, altıncı saatini dolduran bekleyişin bir öğrenci-polisin çatışmasına dönüşmesini bu gergin başarılmıştı önlemekti.


Bu kısmen olsa Sonunda işgal bitmiş ve içeride bulunan biz gazeteciler, dövülen öğrencilerin arasından, coplardan nasibimize düşeni alarak dışarı çıktık. Böylece de kızının, "Beni merak etm" dediği anne ve diğer anneler için, günlerce sürecek uykusuz, merak dolu acı saatler başlamış oluyordu .

Öğrenciler Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılandı iki ay sonra sanıyorum ikinci duruşmada Gülhane'de ki eski morg binasında görülen duruşmada tanık olarak dinlendim. Celse sırasında öğrencilerin sistemli bir işgal girişiminde bulunmadıklarını ve olayın polisin dövmeye başlaması sonucunda gerçekleştiğini söyledim.



Öğrencilerin rektörden yardım almak için o an yakınlarında bulundukları rektörlük binasına girdiklerini belirttim. Mahkemeye olay sırasında Rektör Süha Hoca ile yaptığım röportajın ses kasetini teslim ettim. Duruşma sırasında kaseti dinleyen mahkeme heyeti savcının talebi üzerine 100 den fazla öğrenciyi tutuksuz yargılanmak üzere tahliye etti. Ve o kız annesine duruşmanın ardından Bayrampaşa cezaevi önünde kavuştu. O ve diğerleri büyüdü iş güç sahibi oldular zaman zaman bir yerlerde karşıma çıkıyorlar kendilerini tanıtıyorlar ve sarılıyoruz.


O dönem garip olan şuydu cezaevleri özellikle Bayrampaşa Cezaevi farklı örgütlerin okulu gibiydi. sıradan eylemlerden tutuklanan öğrenciler uzun süreler tutuklu kaldıkları sürede adeta bu örgüt liderlerinin eğitiminden geçiyorlardı. İster istemez uzun yıllar sonra tahliye olduklarında sempatizan öğrencilikten illegal eylemlere geçiyorlardı. Bu çocuklar belki de böyle bir derin tezgahtan kurtulduklarını hiç bilemeyeceklerdi. Birde şunu söylemek isterim olaylar sırasında polise molotof atan iki üç öğrenci diğerleri ile birlikte yakalanmalarına rağmen tutuklananlar arasında yoktu.



Ve kısacası bu mahkeme kararından sonra dönemin Siyasi Polisinin toplumsal olaylarda Çevik Kuvvet'e işaret ederek dövdürdükleri bir hedef haline gelmiştim... Bunlarda ayrı hikayeler...




Burak ERSEMIZ


 
 
 

Comments


bottom of page