top of page

KUZEY YILDIZI

  • Yazarın fotoğrafı: Burak Ersemiz
    Burak Ersemiz
  • 15 Eyl 2021
  • 15 dakikada okunur

BURÇİN BİRCAN'IN ÖNLENEMEYEN DÜŞÜŞÜ...

BURAK ERSEMİZ-TOYGUN ATİLLA


(Ilık yayınlanma Mart 2004)



"21 AĞUSTOS 1897"

Tam 87 yıl evet tam 87 yıl var Burçin Bircan'ın doğumuyla kimya tarihinin en yıkıcı buluşlarından birisi olan

eroinin keşfi arasında. Annesinin dokunmaya bile kıyamadığı kollarına ilk iğneyi vurmasıyla 102, Zeytinburnu

Kozlu mezarlığında cesedinin bulunmasıyla tam tamına 107 yıl vardı.

Kimya tarihinin en büyük utançlarından birisi olan eroin 21 Ağustos 1897 günü, Bayer'in Almanya Elberfeld Laboratuvarında Dr. Felix Hoffman tarafından bulundu ve Hoffman bu yeni mucizevi maddeyi bulmanın

heyecanıyla "Kendimi bir kahraman olarak hissediyorum’ ‘diye haykırdı.

4 Ağustos 1984 günü de İzmir'de bir hastanenin koridorlarında başka bir bağırtı yankılanıyordu. Hoffman'ın

tarihin karanlıklarına gömülen bağrışının ucuna 87 yıl 24 gün sonra eklenen bu haykırış yeni doğan bir bebeğin,

minik bir kız çocuğunun ilk nefesten sonra dünyaya ilk merhaba demesiydi. O Burçin Bircan'dı. Ancak bu iki sese

tam 107 yıl sonra, 6 Ocak 2004 günü saat 03.00 sıralarında eklenen cızırtılı ses ise bir sonun ta kendisiydi. Yüz yılı

aşkın bir sure içinde dünyanın hemen hemen her köşesinden yankılanan diğer sesler gibi uyuşturucudan ölen bir

insanı anons ediyordu. Bu kez, ses 20 yaşındaki Burçin Bircan'ı ölümünü haber veriyordu.


Aspirin'i de icat eden Dr. Felix Hoffman'ın amacı ne Burçin Bircan'ı öldürmek ne de yüzbinlerce insanın ölümüne neden olmaktı. Ne de on binlerce gencin tazecik bedenlerini bir gram mal için satmasını sağlamaktı. Hoffman'ın

amacı dünyada ki terör örgütlerini ya da dünyanın her yerinde ki kontra-terör oluşumlarını finanse edecek bir madde bulmakta değildi. O dünyaya hükmetmek isteyen bazı orduların finans kaynağı olacak bir madde bulmakta istememişti. O sadece kuvvetli bir ağrı kesici bulduğunu sanıyor ve haykırıyordu. ‘Kendimi bir kahraman olarak görüyorum'' Ne yazık ki buluşu 107 yıl içinde on binlerce ölü kahraman yarattı. Hepsi kendi ölümlerinin kahramanları. Uzun çalışmalar sonucunda bulunan bu ilaç bir yıllık yetersiz deneme çalışmalarından

sonra 20'inci yüzyıla iki yıl kala piyasaya sürüldü. Hekimler tarafından hastalara ''mutluluktan uçurur'' denilerek "şiddetle " tavsiye edilen bu madde kısa zamanda şiddete neden oldu ve bağımlı olan yüzlerce insan ecza depolarını ve laboratuvarları basıp ilaç temin etmeye başladılar. Ve o zaman "Heroin Hydrochlor" adıyla ilanlarla

satılan bu maddenin insan eliyle bulunan bileşimlerin en kötüsü olduğu anlaşıldı. Son olarak 1'inci Dünya Savaşında yaralanan askerlerin tedavisinde yasal olarak kullanılan bu madde Dr. Hoffman’ın 5 Şubat 1946 günü son nefesini verirken dünyanın en büyük rant kazandıran "yasadışılarından" olmuştu bile. 20'inci yüzyıl artık eroin-silah-terör üçgenine hapsolmuştu. Eroin kaçakçılığı öylesine cazip hale gelmişti ki bundan ilk önce terör

örgütleri sonrada yasal ödenekleriyle terörle mücadeleyi eksik hisseden kontra-terör örgütleri tarafından "örtülü" olarak kullanılmaya başlandı. Bazı ülkelerin kıtalararası operasyonlarının bile zaman zaman finansörü ve

tabi ki bu operasyonlara katılan üst rütbeli subayların ve politikacıların da geçim kaynağı oldu eroin. Hatta bazı ülkeler sırf bu yolla gelen parayı ellerinden kaçırmamak için yeni iş alanları yaratıp "uyuşturucu kaçakçılarından"

birer iş adamı yarattılar. Ve neticede dünyada atılan her mermi bu toza bulanmış durumda. Aslında Dünyada uyuşturucuyla mücadele programı bir paylaşım programı ve yakalananlar sadece program dışına taşan kaçakçılar. Örneğin Afganistan'dan çıkan malın nerede ve kim tarafından işleneceğinden tutun hangi ülkeden geçerken hangi iş adamına kazandıracağı o iş adamının nerelere ve hangi politikacılara finans sağlayacağı belli.

Tabi ki o politikacılarında kimlere nasıl ve ne şekilde hizmet edeceğinin ölçüsüde belli. En son kimin cebine gireceği hangi yasal örgütlenmenin bu parayı alacağı, yol üzerinde hangi terör örgütlerinin faydalanacağı hangi ülkede kimin destekleneceği hepsi eroinden gelen bu paraya bağlı. Bir tek kimin eroinden öleceğinihesaplayamıyorlar kısacası, ve 1984 yılında ilk sesini duyuran Burçin gibi dünyanın yüzlerce yerinde yüzlerce eroin bağımlısı ölüp gidiveriyor. Yüzlerce eroin bağımlısının dışında uyuşturucu parasıyla alınan silahların

dünyanın birçok yerinde savaşlarda iç çatışmalar da kullanılmasıyla ölen on binleri de es geçmemek gerekir.


Burçin Bircan'ın birçoğu kaybolmuş anılarından bulabildiklerimizden derlediğimiz bu kitapta Burçin gibilerin benzer hikayelerinden birisini bulacaksınız. Benzer diyorum çünkü uzun yıllar yaptığım mesleğimiz sırasında

onlarca uyuşturucu bağımlısıyla tanıştık ve birçoğunun ölümüne giden yola tanıklık ettik. Birçoğuyla birebir sohbetler ettik. Hepsi hayatlarında ki bazı kırılma noktalarından sonra hayata bağlanamayıp bazı yanlış ilişkilerinde açtığı derin bir uçurumun içinde hissediyorlar kendilerini. Uçurumdan zaman zaman çıkmayı

isteselerdi oraya gömülmek oralarda kalmak tercihleri oluyor ve kaçınılmaz son mutlaka geliyor. İşte yıllar önce 1994 yılında Burçin'le aynı yaşta eroinden ölen Deniz Lokman'ın günlüğünden birkaç satır.


"Artık iyice eroinman oldum. Bununla övünmüyorum. Âmâ aklımdan hiç çıkmıyor. Yani fiziksel olarak bıraksam

bile yalnız malı düşünüyorum. Hayatım son üç ay olduğu kadar düzensiz, saçma, sıkıcı ve tekdüze olmamıştı.

Onunla ayrıldığımızdan beri kendimi hiç ama hiç toparlayamadım. Kendime bakmıyorum, gezmiyorum yalnızca

mal yapıyorum. Herhâlde seneye bugünleri göremem. Bu aslında hiç umurumda değil. Ben zaten üç ay önce

öldüm.17 Kasım 1993"


Deniz Lokman günlüğüne yazdığı gibi seneye o günleri göremedi. Cesedini belediye işçileri buldu. Deniz'de

diğerleri gibi hayata sarılmak yerine yeni dünya düzeninde kendisinden istenen rolü oynarken sindirilmiş,

paylaşımdan yoksun ve tek başına kalmış bir birey olarak önce hayata sonrada bu toza yenik düştü. Hayatla

mücadele etmeye cesareti olmayan bir kişinin intiharıdır belki de bağımlılık.


Ama yine de aşağıdaki satırların aralarını iyi anlayanlar için belki de yolun başındayken bu yola hiç girmemenin

bir nedeni olur bu yazılanlar. Çünkü o yol geri dönüşü hiç de kolay olmayan bir yol..


"Ne istiyorum biliyormusunuz Hayat hikayemin romanının yazılmasını ve her türlü dile

çevrilip insanlara sunulmasını. Bir de arkasından bomba gibi Avrupa da ki

yabancı oyuncularla çekilip, tüm sinemalarda koltukları tıklım tıklım

yapacak bir film. Ah! Ah! Keşke tüm bunlar gerçek olsa. Yaşadığın her şeyin

ama her şeyin insanlar tarafından bilinmesini ve insanların benim gibi bu duyguları yaşamasını isterdim

Etkileneceklerinden eminim tabi! O duyguları, o


acıları, o sevinçleri ve aşkları öylesine anlatmalılar ki! Ancak belki

birazcıkta olsun beni anlayabilirler diyorum. Bir gün yazmaya başlayacağım

ve henüz ölmeden yayınımı yapmak istiyorum"

Bir gün bunca yaşanmış şeyden sonra,gökyüzünde ki en parlak yıldız olan kuzey yıldızı

gibi parlarım umarım"

26 Ekim 2002

Burçin Bircan


6 OCAK 2004


Soğuk bir İstanbul akşamıydı. Meteorolojiden gelen haberler fırtına ve tipi alarmı veriyordu. Şehrin sakinleri,

İstanbul'u yalnız bırakmış evlerine çekilmişlerdi.

Gayrettepe'deki Muhabere Şube Müdürlüğü'ndeki polis memurları da gelen telefon ihbarlarını değerlendiriyor,

ekipleri yönlendiriyorlardı.


Uzun zamandır hava sıcaklığı ilk defa sıfırın altına düşmüştü. Kuru bir ayaz vardı. Sıcaklık -1'i gösteriyordu.

Polisler için soğuk havalar iş yoğunluğunun az yaşandığı günler anlamına geliyordu. Gerçekten de İstanbul sakin

bir gece geçiriyordu. Birkaç trafik kazası, kavga gibi sıradan olayların geçtiği bir geceydi.


Saat 02.40 sıralarında 155 Polis İmdat'a gelen telefonu açan polis memuru,

-Abi Kozlu Mezarlığı'nda bir kadın ölü gibi yerde yatıyor.

-Mezarlığın neresinde oğlum ?

-Dedeler Mezarlığı ile Kozlu arasında. İyi geceler abi

Sesinde heyecan ve korku ifadesi vardı. Telefonu hemen kapattı.


Yıllarını mesleğine adamış olan polis, telefon görüşmesinin ardından ekipleri anons etmek yerine karakola

telefon açmayı tercih etti. Ortalığı ayağa kaldırmak istemiyordu. Zeytinburnu Merkezefendi Polis Merkezi ile

yapılan telefon görüşmesinin ardından 84 208 kod numaralı ekip, Kozlu Mezarlığı'na doğru yöneldi.


Kozlu Mezarlığı ile Dedeler Mezarlığı arasındaki yola giren ekip otosunun farlarının ışıkları yol kenarında yatan


kadının üzerine vurmuştu. Ekip otosunun içindeki polis memurları, hemen bellerindeki silahları kontrol etti.

Mermi namlunun ucuna verildi. Yanlarındaki el fenerini de çıkartarak otomobillerinden indiler.


Emekliliğini doldurmuş olan polis memuru genç meslektaşına feneri tutmasını söyleyerek, yerde yatan kadına

doğru uzandı. İçinden, "Bismillahirahmanirahim" dedikten sonra elini kadının boynuna daha sonra sol koluna

bileğine götürdü. Kadının nabzı atmıyordu.


Meslektaşına dönerek, "Yazık kıza, daha da çok gençmiş" dedikten sonra telsizini eline aldı. Tam anons yapacağı

sırada vazgeçti. İçinden, "Şimdi anons edersem bütün gazeteciler buraya üşüşür. En iyisi telefon açmak " dedi.

Tecrübeli polis memuru meslektaşları arasında görüşmelerden ücret alınmayan Aycell hat takılı cep telefonu ile

Zeytinburnu Merkezefendi Polis Merkezi'ndeki komiser yardımcısını aradı.


Karakolda çayını yudumlayan komiser yardımcısı hemen Asayiş Şube Müdürlüğü ile temasa geçti. Cinayet

masasındaki nöbetçi memur A Bölgesi'ndeki 45-27 kod numaralı nöbetçi ekibi telsiz anonsu ile uyararak Kozlu

Mezarlığı'na geçmesini istedi.


Bu kısacık telsiz anonsları gece muhabirlerinin çok fazla dikkatini çekmemişti. Biri hariç. İHA muhabiri cinayet

bürosu ekiplerinin anonslarından her zaman huylanırdı. Yanındaki şöför arkadaşına hemen Kozlu Mezarlığı'na

gitmesini söyledi.


Kısa bir süre sonra genç gazeteci fotoğraf makinası ve kamerası ile yerde yatan genç kızı görüntülemişti.

Üzerinden kimlik çıkmamıştı. Olay yerindeki polis memurlarının konuşmalarından genç kızın uyuşturucu

yüzünden ölmüş olabileceği izlenimine kapıldı. Merkeze gitti. Kısa bir haber yazdı.


Kozlu mezarlığındaki cinayet bürosu dedektifleri ise, gerekli incelemeleri yaptıktan sonra ön raporlarını

yazıyorlardı.


Raporda olay, şüpheli ölüm olarak yansıtılırken, olayın yapısı ise belirsiz olarak vurgulanıyordu.

Dedektifler olay yerinde gördüklerini kaleme aynen şöyle aktarıyordu;


06.01.2004 günü saat 03.00 sıralarında Zeytinburnu Merkezefendi Polis Merkez idaresi Kozlu Mezarlığı ile

Dedeler Mezarlığı arasındaki yol kenarında kimliği meçhul 25-30 yaşlarında, 170-75 boyları arasında, 55-60 kilo

ağırlığında, sarı kısa saçlı(Dipleri siyah), sağ el işaret parmağında yüzük, boynunda kolye şeklinde tasma ip ve

beyaz zincire takılı Haç işareti, kalçasında değişik şekilde ve sol omuzda koç resimli dövmeli, üzerinde Dizel

Karacal ibareli S beden lacivert renk penyeli, siyah renk dantelli sutyen, lacivert eşofman, altında beyaz kısa tayt,

krem renkli kilo, ayaklarında ayakkabı olmayan kimliği meçhul bir bayan cesedi, ihbar sonucu 84 208 kod nolu


İlçe ekibi tarafından bulunmuş,

Ceset üzerinde yapılan incelemede üzerinin giyinik olduğu, vücudunda herhangi bir darp-cebir izinin

bulunmadığı, muhtemelen cesedin öldükten sonra kimliği meçhul şahıs veya şahıslarca olay yerine bırakıldığı

tespit edilmiş, ölüm sebebinin ise muhtemelen zehirlenmeden olduğu kanaati hasıl olmuştur. Cesedin gerekli

inceleme ve kimlik tespiti için Cumhuriyet Savcısının talimatıyla Adli Tıp Kurumuna kaldırılmak üzere Yedikule

Göğüs Hastalıkları Hastanesi morguna kaldırılmıştır. Konu ile ilgili soruşturma devam etmektedir. 45.27 Ekip

Köksoy


Cinayet masası dedektifinin ilk olay yerine gittiği zaman tuttuğu rapor bir solukta noktalama işaretlerine dikkat

edilmeden yazılmıştı. Okunması zor, virgülsüz, sadece sonda kocaman bir nokta. Tıpkı Burçin Bircan'ın hayatı

gibi. Burçin hayatı da virgülsüz ve soluksuzdu. O da hayata sonunda kocaman bir nokta koydu.


20 HAZİRAN 2002


Sabah televizyonu açtığında güzellik yarışmasının reklamını gördü. Kendi kendine neden olmasın dedi. Hayalini

modellik süslüyordu. Evden kaçtığında da gerçekleştirmek istediği bu değil miydi? Aklından oynadığı erotik film

geçti. Düşünmek bile istemedi. Artık hayatında güzel şeylerin olmasını diliyordu. Her şey kötü gidecek değildi ya.

İstanbul'a geldiği ilk günden itibaren ünlü bir manken olmayı hayal ediyordu. Çevresinde hep güzelliği ile ön

plana çıkmıştı. Aslında çocuk yaşlarda mankenlik hiç mi hiç yoktu kafasında Burçin'in. O, polis olmak istiyordu.

Çocukluk hayalleri için artık çok geçti. Hatta günlüğüne ilerleyen günlerde şöyle yazacaktı 'Neden bende sıradan

biri olamadım, ya da meslek sahibi herhangi biri? Polis olacaktım. Ama olmadı. Çünkü ben polisliğin tüm

yasalarını çiğnedim. Ve çok sevdiğim bu işi yapamayacak duruma getirdim kendimi'

Hızla evden çıktı. O gün hayatında yeni bir şeyler olacağını hissediyordu. Hep altıncı hissine güvenmişti. Başvuru

formunu aldı. Her zaman Taksim'de gittiği CafeE’de formu doldurdu. Bir taksiye atlayıp Levent'teki Show TV

binasına gitti. Cüzdanında 18 milyon lirası vardı.Taksiye binerken kendi kendine güldü. Geleceğin Top modeli

otobüsle mi gidecekti yarışma başvurusuna. Burçin Bircan o günü daha sonra kendisi ile röportaj yapan Tempo

muhabirlerine şöyle anlatacaktı, 'Formlarımı teslim yerine götürdüğümde tarihin geçtiğini söylediler. Ne

yapacağımı bilemez bir halde yarışmayı düzenleyecek olan kanala gittim ve kapıda yalvarıp ağlayarak başvuru

formumu almalarını sağladım. Belki de o anda beni başlarından atmak için aldılar''


Burçin, elemelere giremeyeceğini düşündü. Niye umutsuzluğa kapıldığının sorusunu zaman zaman kendi kendine

soruyordu. Bir keresinde o tarihlerdeki yakın bir arkadaşına 'Ben de ne zaman şans oldu ki. Görürsün bir sürü

çirkin ördek yavrusunu doldururlar yarışmaya beni yine almazlar' diyecekti.


Kaderine isyan etmesine, hayatındaki gel gitlere rağmen Burçin, umutsuzda olsa bekleyişini sürdürüyordu.

Aradan çok da fazla süre geçmeden beklediği telefon geldi. Ford Model'ın Türkiye temsilcisi olan International

Top Model Agency'nin sahibi Cavidan Kutlu, Burçin'i ajansa çağırdı ünü Burçin daha sonra şöyle anlatacaktı,

'Piercing ́lerim, saç rengim ve giyinişimle çok farklıydım. Bu yüzden benimle çok ilgilenmediler. Ama ikinci kez

çağırıldığımda benim için bir umut olduğunu anladım. Zaten beni tepeden tırnağa değiştirdiler ve bu şekilde

yarışmaya katılmış oldum'.

Burçin hayalleri için ilk adımı atmıştı.


7 OCAK 2004


İHA muhabirinin Kozlu Mezarlığı'nda çektiği fotoğrafa ertesi gün gazeteler pek ilgi göstermeyecekti. Takvim

gazetesi ise diğer gazetelerin aksine mezarlıkta bulunan kadın cesedini 1'nci sayfasında yer bulacaktı.

Cinayet masası dedektifleri, çok tirajlı olmasa da bir gazetede haberin çıkmasına sevinmişti. Her ne kadar ilk

bulgular kendilerine olayın aşırı dozda uyuşturucudan ölüm izlenimini veriyorsa da, halen cevaplanması gereken

sorular vardı. Dedektif 0ğuz K, ekip arkadaşı Ö.S'ye dönerek, 'Bari bir yakını başvursa yoksa işimiz zor ' demişti.

Dedektif Özgür S ise genç kızın öldükten sonra mezarlığa atıldığına inanıyordu.

İki dedektif ön raporlarını hazırladıktan sonra rutin işlemlere başladı. Kadın cesedinden alınan parmak izleri

karşılaştırılmak üzere Kriminal Şube Müdürlüğü'ne gönderilirken, Kayıp Şahıslar Büro Amirliği'ne yazılan yazıda,

Kozlu Mezarlığı'nda bulunan kadın cesedine benzer eşgalde bir kayıp müracatının olup olmadığı soruldu.

İzmir'de ise baba Ömer Bircan ve anne Canan Bircan birkaç gündür kızları Buçin'den haber alamıyorlardı. Gerçi

bu durum alışık olmadıkalrı bir durum değildi. Son 3 yıldır, Burçin'den haber alamadıkları çok zaman olmuştu.

7 Ocak günü saat 18.00 sıralarında Bircan ailesinin İzmir Küçükyalı 81 sokak 44 numaradaki evlerinin 244 48

numaralı telefonu çaldı. Telefonu Canan Bircan açtı. Ahizenin ucundan gelen ses bir aile dostlarına aitti.

Sözcükleri seçe seçe konuşan ve hayli üzgün olduğu belli olan ses tonu ile, 'Takvim gazetesinde kimliği belirsiz ve

ölü olarak bulunan bir bayan resmi var. Sizin kayıp olan Burçin'e benzettim. Gazeteye bir bakar mısınız dedi.

Telefonu telaşla kapatan Canan Bircan, hemen bir Takvim gazetesi aldı. Gazetedeki fotoğrafa bakan Ömer ve


Canan Bircan ilk bakışta gerçekle yüz yüze geldi. Kendi kızlarıydı. Birbirlerine sarıldılar, ağladılar.

Ömer Bircan 118'den Zeytinburnu Karakolu'nun telefonunu öğrendi. Gazetedeki fotoğrafa rağmen haberin

doğru olmaması için dua ediyorlardı. Telefonu açan polis memuru, olayın doğru olduğunu söyledi. Meslekte onca

yıl geçirmesine rağmen hala bu acılı haberleri vermekten nefret ediyordu. Ömer Bircan, kızının kolunda ve

belinde olduğunu söylemesi üzerine, polis bunu doğrulayarak, 'Beyefendi buraya gelin ve teşhis yapın ' dedi.

Ağlama ve hıçkırık sesleri ahizede yankılanıyordu.

Ömer ve Canan Bircan 8 Ocak günü İstanbul'daydı. Anne Canan Bircan Zeytinburnu Mekezefendi Polis

Merkezi'nde verdiği ifadede şunları söylüyordu; 'Adli Tıp morguna gittik. Yapmış olduğum teşhiste benin öz kızım

olan 1984 doğumlu Burçin Bircan olduğunu teşhis ettim. Benim öz kızımdır. Öz kızım olan Burçin Bircan tarihten

3 yıl kadar önce evden ayrıldı.Gitmiş olduğu Göztepe Meslek Lisesi'nden 3'nci sınıftan ayrıldı. Kayboldu. Bu

konuda kayıp diye İzmir Hatay karakoluna başvurumuz bulunmakta. Kendisi İstanbul'a gelmiş. Fakat kalmış

olduğu açık adresi bilmiyorduk. Kendisi Show TV'nin açmış olduğu Ford Model Of mankenlik yarışmasına

katılmış. Bu yarışmada 1'nci güzel olarak seçilmiş. Menejeri olduğunu söyleyen Cavidan Kutlu bizi aradı. Burçin

Amerika'ya gidecek gelin alın diye söyledi. Bizde gelip kendisini İstanbul'dan aldık. Tekrar evimize götürdük.

Yanımızda 3 ay kaldı. Buradan Amerika'ya yarışmaya tekrar gitti. Burada yüz gezeli üçüncüsü oldu. Tekrar

İstanbul'a döndü. İstanbul'a döndükten sonra birkaç defa telefonla görüştük. Yaklaşık olarak tarihten 1 yıl kadar

önce Mart 2003 ayından itibaren kendisi ile hiçbir bağlantımız olmadı ve hiçbir bağlantı kuramadık. İzini

tamamen kaybettik. Bu arada menejeri olan Cavidan'ı aradık. Kızımızı sorduk. Kendisi ayrıldığını kendisi ile

çalışmadığını ve nerede olduğunu bilmediğini bize söyledi. Cavidan Kutlu'nun nerede kaldığını açık adresini ve

kimliğini bilmiyorum. Sadece bize menejeri olduğunu söyledi. Kızımın kimler tarafından öldürüldüğünü nasıl ve

ne şekilde öldürüldüğünü bilmiyorum. Kızımın ölümüne neden olan sorumlu veya sorumlulardan davacı ve

şikayetçiyim. Yakalandıklarında gerekli işlemin yapılmasını istiyorum' dedi.


22 TEMMUZ 2002


Hürriyet Gazetesi'nde çıkan haberin başlığı böyleydi. Yarışmanın yapılmasına sadece 2 gün vardı. Haberde şu

ifadelere yer veriliyordu;

Ford Models Supermodel of the World yarışmasının 14 finalistinden Burçin Bircan'ın erotik bir filmde rol aldığı

ortaya çıktı. Bircan, "İkili Oyun" filminde vücudunu cömertçe sergiliyor.

YİRMİ yıldır dünyanın tanınmış süper modellerinin seçildiği, Türkiye'de de geçen yıl ilk kez yapılan ve Şebnem

Schaefer'ın birinci seçildiği "Ford Models Süpermodel of the World" yarışmasının Türkiye finali, 23 Temmuz'da

Hammam'da yapılacak. Ancak yarışmaya katılan 14 finalist arasında bir erotik film yıldızı var. İzmir'den yarışmaya

katılan Burçin Bircan, Yavuz Bektaş'ın yönettiği "İkili Oyun" adlı filmde doyasıya sevişiyor, fiziğini cömertçe

sergiliyor. Serdar Demirci, Sinan Divrik, Emre Yurttutan'la birlikte kamera karşısına geçen Burçin Bircan, filmde

porno ticareti yapan bir şebekenin ağına düşen bir kızı canlandırıyor. Çocukluğundan beri en büyük amacının

mankenlik olduğunu söyleyen Burçin Bircan, lise mezunu ve 18 yaşında. "Mankenliği meslek edinmek istiyorum"

diyen Bircan, belli bir ajansa bağlı olmadan bazı defilelerde podyuma çıktı. Lisede de "mankenlik kolu" başkanı

olduğunu söyleyen ve üniversiteye gitmek istediğini belirten Bircan, "Şimdi yarışmanın sonuçlarını bekliyorum.

Eğer kazanırsam Amerika'ya gideceğim. Ford Model yarışmasının sonuçlarına göre plan yapacağım. Kendime


yarışmada çok güveniyorum" dedi.

Burçin, gazetede çıkan haberden sonra yıkılmıştı. Çevresindeki insanların bakışlarının değiştiğini hissediyordu.

Kaçmak istedi. Sonra kendi kendine 'Hayır' dedi. O gün günlüğüne de yazdığı gibi Tanrıdan tek bir şey diledi.

-Tanrıdan dileyeceğiniz tek bir hak dileğiniz olsaydı.Neyi dilerdiniz? Benim dileyeceğim tek şey olurdu! Şans!

Şansımın hiçbir zaman tükenmeden hayatıma devamlılık getirmesini isterdim.

Burçin'in dileğine belki de ilk ve son kez cevap bulacaktı.

Beklenen gün gelip çatmıştı. 24 Temmuz 2002 Burçin'in kısacık yaşam öyküsünde belki de en mutlu olduğu

gündü.

İnternational Top Model Agency ve SHOW TV işbirliğiyle Hammam'da gerçekleştirilen gerçekleştirilen yarışmada

bütün adaylar yavaş yavaş piste çıkmaya başlamıştı. Yarışmanın sunuculuklarını Şebnem Dönmez ve Oktay

Kaynarca yapıyordu. Işın Karaca, Nil Karaibrahimgil, Hande Yener ve Petek Dinçöz şarkılarıyla, From Rio to Las

Vegas grubu da . dansları ile izleyenleri coşturuyordu. Seçkin bir davetli topluluğu da heyecanla gecenin tadını

çıkarıyorlardı.

İşte şimdi sıra Burçin'deydi. 1.75 boyu ve 85-64-92 ölçüleriyle Burçin Bircan, podyuma çıkmıştı. Yüzünde tatlı bir

tebessüm vardı. Kalbi ise sambacı dans grubunun ritimlerine eşlik edercesine hızla çarpıyordu. O gün aynı

zamanda annesinin doğum günüydü. İçinden dualar ediyordu. Bu güne kadar üzdüğü annesine yarışmayı

kazanarak bir hediye vermek istiyordu.

Sahneye çıktığında beklenmedik bir şey oldu. O sırada davetlilerin arasında bulunan ünlü yazar Güneri Civaoğlu

belki de o anı usta kalemi ile ertesi gün şöyle anlattı, 'Podyumda yürüyordu. Birden durdu. Önce sağ, sonra sol

ayakkabısını çıkardı. Yüksek ökçelerden kurtulmuştu. Bilekleri ince, ayakları zarif ve uzundu. Parmakları üzerinde

yaylanarak jürinin önüne kadar yürüdü. Orada bilinen manken duruşlarını yaptı.Döndü... Yerdeki yüksek ökçeli

siyah pabuçlara küçümser bir bakışla "artık siz beni hiç ilgilendirmiyorsunuz" der gibiydi. Başını çevirdi gene

çıplak ayaklarıyla yaylanarak çok doğal ve tüy gibi uçarcasına yürüdü gitti.İzleyenlerden müthiş bir alkış.Bu

cesareti sadece o göstermişti. Onun ve podyumdaki diğer genç kızların ayakkabıları birer - ikişer numara

büyüktü. Yüksek ökçelerin üzerinde ayakları öne kayıyor, pabuçlar ayaklarından fart furt çıkıyordu. Ama

pabuçlardan kurtulmayı göze alamıyorlardı.Ya organisazyon komitesi bunu büyük hata sayar ve yarışmadan

dışlarsa? Ya jüri disiplinsiz bulursa!

Riski hiçbiri sonuna kadar göze alamadı.Yazının başında anlattığım biri hariç... O, yüksek ökçelere tutsaklığını

kabullenmedi. Fırlattı attı. Rüzgâra karşı yürümeyi yeğledi. Çıplak ayakla giderken çok daha güzel, çok daha

doğaldı. Kaybetse de umursamayacağı mesajını veriyordu vücut dili. O nedenle küçük dağları ben yarattım

havalarındaki masalardan bile alkışı kopardı. Birinciliği o anda almıştı. Gerisi sadece formaliteydi. Gerçekten...

Birinci oldu.'


Burçin Bircan tacı takılırken gözyaşlarına boğulmuştu. Sesi titriyordu. Türkiye finalini kazandığı için kendisine

Ayyılmazlar İnşaat'lar tarafından İnci Evleri'nden orman manzaralı bir eve verileceği söylendi. O anda çok mutlu

olmuştu. Ailesine evi hediye edecekti. Kim bilir onunla nasıl gurur duyacaklardı.

Burçin Bircan o geceyi Tempo dergisinde yayınlanan röportajında şöyle anlattı;Yarışmada verilen ayakkabılar

ayağıma büyük geldiği için yürümekte zorlanacağımı daha podyuma çıkmadan anladım. Podyuma çıktığımda ise

düşündüğüm başına geldi ve ayağım takıldı. O anda ajansın sahibi Katie Ford ile göz göze geldiğimde

kaybettiğime inandırdım kendimi. Karışık bir dönüşü gerçekleştirirken ayakkabı neredeyse tamamen çıkmıştı

ayağımdan. Nasıl bir refleksle yaptığımı hatırlamasam da düzeni bozmamak için ayakkabıları fırlatarak

yürüyüşüme devam ettim.O sırada salonda alkışlar koptu. Ben ne olduğunu tam anlayamadım. Kulise

döndüğümde ise herkes beni tebrik edip `Benim favorim sensin' demeye başladı. O zaman yaşadığım hayal


kırıklığı umuda dönüştü ve kazanacağımı anladım.''


8 OCAK 2004


Kozlu Mezarlığı'nda ölü bulunan genç kızın Burçin Bircan olduğunun belirlenmesinin ardından, gazetecilerin bunu

duyması zor olmadı. Asayiş Şube Müdürlüğü'nde çalışan muhabirler, hemen gazetelerindeki şeflerini dorumdan

haberdar etti. Haberi alır almaz Yazı İşlerini uyaran şefler ise daha sonra muhabirlere ayrıntıları aktarmaları için

çabuk davranmalarını söyleyeceklerdi. Adli Tıp Kurumu'nun ve Asayiş Şube Müdürlüğü'nün önü gazeteci

kaynıyordu. Haber internet sitelerinde de geçmiş. Televole dünyasının ünlü isimleri de olaydan haberdar

olmuştu.

Asayiş Şube Müdürlüğü Cinayet masası dedektifleri ise Burçin Bircan'ın kimliğinin belirlenmesi ile epeyce bir yol

kat etmişlerdi.

Emniyet Müdür Yardımcısı Tayfur Erdal Ceren ile şube müdürü Ümit Yüksel kendi aralarında kısa bir toplantı

yaptıktan sonra Cinayet Büro Amiri Muammer İmecik'i yanlarına çağırdılar.

Ceren, olayın bir an önce aydınlığa kavuşturulmasını söyledikten sonra Narkotik Şube ile de irtibat kurulması

talimatını verdi.

Müdüründen talimatları alan İmecik, işe önce Burçin Bircan'ın cep telefonu trafiğinin sorgulanmasından başladı.

Bu kayıtlar alındıktan sonra genç kadının en son irtibatta olduğu kişiler belirlenecekti.

Gazeteler her gün Burçin Bircan olayını yazıyordu. Beklenen telefon dökümleri gelmişti. Bu dökümlerden birkaç

tanesi polisi Burçin'in son 24 saatine götürebilirdi. Cinayet büro amiri Muammer İmecik, listeyi dikkatle inceledi.

Burçin Bircan'ın 0535 699 37 .. numaralı telefon hattının kendi telefon makinası dışında 449 148 101 786 .... İMEİ

numaralı cihaza 5 Ocak günü saat 22.51 sıralarında takılarak kullandığı tespit edilmişti. Burçin'in Kozlu

Mezarlığı'nda ölü olarak bulunmasından sadece 5 saat önce. Burçin'in telefonu hattını taktığı kişi ise 0536724 01

.. numaralı hattın sahibi Mehmet Tarık Ceyhan'dı. Bu kişi Fatih Sarıgüzel Caddesi 18 numarada oturuyordu.

Cinayet bürosu amiri, hemen Mehmet Tarık Ceyhan'ın suç kaydının olup olmadığının araştırılmasını isterken,

ekipleri de Ceyhan'ın evine sevk ediyordu.

Verilen adrese giden ekipler, kötü haberle karşılaşıyordu. Mehmet Tarık Ceyhan kayıptı. Emniyet arşiv

incelemesinden gelen sicil kaydında ise polis için önemli bilgiler vardı. C/364104 Mehmet Tarık Ceyhan'ın

Şb.1.Müd. 4.12.1989 tarihinde bila sıyay kayden üniversiteyi işgal etmek, Şb.1.Müd. 06.03.1990 tarihinde 5872

sayıya kayden İdeolojik nedenle Güv.Kuv.Muk.Rektörlüğü işgal etmekten geliş kaydı mevcuttur. Hatay Emn.Müd.

17 12 2003 347 sayılı yazısı ile Antalya Emniyet Müdürlüğü'nün 01 08 2003 tarihinde Kaçakçılık ve Organize

Suçlar Şube Müdürlüğü'nce satmak maksadı ile eroin bulundurmak ve kullanmak suçundan yasal işlem yapıldığı

belirlenmiştir. Taşlar yerine oturuyordu. Dedektifler, Ceyhan ile birlikte, birkaç şüphelinin peşine düşmüştü.

Haberciler arasında da tam bir yarış hakimdi. Gazeteciler duydukları en ufak gelişmeyi merkezlerine aktarıyor,

Burçin Bircan'ın ölümü ile gündeme gelen uyuşturucu ile ilgili yazı dizileri sayfalar dolusu yer alıyordu.

13 0cak günü ise hem haberciler hem de Burçin Bircan soruşturmasını yürüten Cinayet masası dedektifleri

duydukları bir haberle sarsılmıştı. Haber hızla duyuldu. A takımının kaptanı Savaş Ay, Burçin Bircan

soruşturmasında aranan kişiyi bulmuştu. Polisin günlerdir aradığı Mehmet Tarık Ceyhan olarak bilinen kişi Savaş

Ay'ın yanındaydı.


24 TEMMUZ 2002


Kraliçelik tacını ile birlikte skandallar da peş peşe geliyordu. Zaten hayatı da hep öyle olmamışmıydı . Tam her şey

düzeldi derken tekrar alabora oluyordu.

Gazetelerde Kraliçelik tacı ve muhteşem yarışma gecesi ile ilgili yazılar okuyacağını düşünen Burçin yanılıyordu.

Hürriyet Gazetesi'ndeki haberin başlığı, 'Hırsızlıktan mahkum' idi. Yarışmanın skandallarla sonuçlandığının

belirtildiği haberde, şu ifadelere yer veriliyordu ' Jürinin oylama yapmadığı yarışmada erotik güzel Burçin Bircan

birinci ilan edildi. Bircan'ın hırsızlıktan mahkum olduğu da ortaya çıktı.

FORD Models Supermodel of the World yarışması, kötü bir organizasyon, inanılmaz teknik hatalar ve skandal

birinciyle sonuçlandı. Hammam'da gerçekleştirilen final gecesine Show grubu dışında hiçbir gazeteci alınmazken,

yarışma sonuçlandıktan sonra davetliler arasında "Sıralama önceden belliydi" düşüncesi yüksek sesle

konuşulmaya başladı. Gecenin ilk skandalı, "İkili Oyun" adlı erotik filmde vücudunu sergilemekten çekinmeyen

Burçin Bircan'ın birinci seçilmesiydi. Bircan, filmde porno şebekesinin ağına düşen bir kızı canlandırıyor ve

cüretkar sevişme sahnelerinde oynuyordu.

Aralarında ünlü modacı Cemil İpekçi, Elele Dergisi Yazıişleri Müdürü Nilüfer Pazvantoğlu ve MOS Kuaför Orhan

Bademli'nin de bulunduğu jüri üyeleri, puanlama yapmadıkları halde birincinin seçilmesini şaşkınlıkla izlediler.

Yarışmada, aslında varolmayan bir 'Tasarımcıların Seçtiği Model' unvanı da yaratıldı. Jüri üyesi Nezahat Yiğit

yerini beğenmeyince son anda jüri masasındaki sıralama değiştirildi ve bu değişiklikten haberdar olmayan

sunucular canlı yayında şaşkınlık yaşadı.

Son skandal ise kraliçe Burçin Bircan'ın hırsızlık suçundan ceza aldığının ortaya çıkmasıydı. Davetli gittiği evde

arkadaşının annesi Fatma Miray Uluaydın'a ait ziynet eşyalarını çaldığı iddiasıyla yargılanan Burçin Bircan'ın, 1 yıl

1 ay hapis cezasına çarptırılıp, bunun 1 milyar 25 milyon lira para cezasına çevrildiği anlaşıldı. Fatma Miray

Uluaydın, "İki yıl önce oğlum Murat'ın arkadaşları evde kalmış. 3 milyar lira değerinde çeşitli ziynet eşyamın

çalındığını sonra farkettim. Çalan kişinin Burçin Bircan olduğunu anladık. Kendisi de suçunu itiraf etti. Yargılama

sonucu ceza aldı" dedi.

Haberler ardı ardına geliyor, Burçin tam doğruldum derken eskisinden daha büyük yıkımlarla karşı karşıya

kalıyordu.

Genç kızın kraliçeliğinin elinden alınması gündemdeydi. ABD'de bulunan Ford Model Ajansı yarışmanın birincisi

Burçin Bircan hakkında Türkiye temsilcileri Cavidan Kutlu'dan bilgi istedi.

üzerine merkezi ABD'de bulunan Ford Models Ajans'ı, yarışmanın birincisi Burçin Bircan hakkında, Türkiye

temsilcileri Cavidan Kutlu'dan bilgi istedi. Türkiye organizasyon komitesinden ayrıntılı bilgi alan ABD'deki ajans,

Burçin Bircan'ın her iki olay sırasında da 18 yaşından küçük olmasını gözönünde bulundurarak, genç kızın

kraliçeliğini onayladı. Böylece Burçin Bircan, Türkiye'ye temsil hakkını kazanmış oldu.

Uzun süre ortalarda gözükmeyen Burçin Bircan'ın daha sonra Cavdan Kutlu tarafından ajansta saklandığı ortaya

çıktı. Cavidan Kutlu'nun, Burçin'i ajansta bırakarak anahtarı vermeden gittiği anlaşılacaktı.

Burçin, ortaya çıktığında herkesten son bir şans istiyordu. Bu sözleri şöyle gazete sayfalarına şöyle yansıyordu

"Keşke aç kalsaydım, sürünseydim, dilencilik yapsaydım da o hareketi yapmasaydım. Arkadaşımın evine

gitmiştim. Gece orada kalacaktım. Arkadaşım, annesinden gizli doğum günü yapıyordu. Koltuğun üzerinde


küpeleri gördüm ve şeytan dürttü aldım. Ama şimdi çok pişmanım."


14 OCAK 2004


Gazetecilerin ve polislerin soruşturmada aranan kişinin Savaş Ay'ın yanında olduğu haberini almaları saat 18.30

19.00 sıralarında olmuştu. Ancak Savaş Ay, adeta köşe kapmaca oynuyordu. Soruşturmayı yürüten

dedektiflerden biri amirine dönerek usta gazeteciye okkalı bir küfür savurduktan sonra, 'Bu herif bizi madara

eder. Abi savcıya söyleyelim de verecekse versin bu adamı' demişti. Amiri de geç dedektifle aynı görüşteydi.

Hatta zanlıyı Savaş Ay'dan almak istemiyordu. Normal bir olay olsa almazdı da. Medya bu olayı duymuştu. Herkes

baskı yapıyordu. Gururuna dokunuyordu bütün bunlar.

Neyse ki koşuşturma 14 Ocak gecesi sabaha karşı 04.30 sıralarında bitmişti. Mehmet Tarık Ceyhan sahte kimliğini

kullandığı daha sonra belli olacak olan Gürsel Bıçakçı, Savaş Ay tarafından Zeytinburnu'nda bir benzin

istasyonunda dedektiflere teslim edildi.

Sivil polis otomobilinde Gayrettepe'deki Asayiş Şube Müdürlüğü'ne getirilen Mehmet Tarık Ceyhan'a ait kimlik

taşıyan kişinin aslında Gürsel Bıçakçı olduğu belirlendi. Sabıka dosyasının hayli kabarık olduğu anlaşılan Gürsel

Bıçakçı, 1995 yılında bulduğu kimliğin üzerine fotoğraf yapıştırarak kendine yeni bir şahsiyet kazandırmış, ama

suç işlemeye devam etmişti. Kimliğini bulduğu kişi olan Mehmet Tarık Ceyhan adı ile Antalya'da bir uyuşturucu

satma işine adı karışmıştı.

Peki gerçek Gürsel Bıçakçı kimdi. Kraliçe Bircan'ın ölümünden kısa bir süre önce evinde kaldığı Bıçakçı nasıl bir

adamdı. 1958 Düzce Akyazı doğumlu olan Gürsel Bıçakçı, matbaacılık ve şoförlük yapmıştı. Eşinden boşanmış

olan Bıçakçı 1 çocuk babasıydı.

Bıçakçı'nın babası annesi ile kendisi doğduktan kısa bir süre boşanıyor, beş kardeşe de anne Leman Bıçakçı

bakmak zorunda kalmıştı.

Gürsel Bıçakçı suçla çocuk yaşlarda tanıştı. Mercan'da konfeksiyon atölyesinde çalışan Bıçakçı, işyerinden aldığı

70-80 takım elbiseyi alarak, sattı. Patronunun şikayeti üzerine Bıçakçı ilk kez daha ilk gençlik yıllarında polis

tarafından aranmaya başlandı. Polis tarafından aranan Bıçakçı, ünlü genelev patroniçesi Matik Manukyan'ı

evinde gasp etti. Kısa bir süre sonra yakalanan Bıçakçı, Bayrampaşa Cezaevi'nde 40 ay tutuklu kaldı.

Bıçakçı, eroinle ilk olarak daha sonra satıcılığını yaparak bir çok gencin zehirlenmesine yol açtığı eroin ile

cezaevinde tanıştı. Koğuş arkadaşı gasp suçundan tutuklu İhsan Nerse'nin verdiği eroini burnuna çeken Bıçakçı,

eroin kullanmaya başlamıştı.

1994 yılında Hendek Cezaevi'nden tahliye olan Gürsel Bıçakçı'nın hayatı tam bir karabasana dönüşmüştü.

Cezaevine girmeden önce evlendiği Nazire Yıldırım, kocasının eroin tutkusu yüzünden şu günlerde Burçin Bircan

ile yaşıt olan Ceren isimli kızını da alarak evi terk etti.

Eroini kendi iradesi ile bırakmaya çalışan Gürsel Bıçakçı hap içerek kendini avutmaya başlamıştı. Boşandığı eşi ile

tekrar biraraya gelen Bıçakçı, 2 yıl sonra eroine tekrar başlayınca eşi tarafından tekrar terk edildi.



 
 
 

Comments


bottom of page