top of page

KUZEY YILDIZI (İkinci bölüm)

  • Yazarın fotoğrafı: Burak Ersemiz
    Burak Ersemiz
  • 15 Eyl 2021
  • 25 dakikada okunur

Aklımdan yarışma hiç çıkmıyor ki. tek istediğim orada dereceye girmek! Allahım sen yardım et bana. Ölçülerim tutmasa da biliyorum ki zayıflayıp dengeleyebilirim kendimi. Ama

bu yarışmaya sadece 1 hafta kaldı. Hergün kendi kendime meditasyon yapıyor

psikolojimi dengelemeye gayret ediyorum. Bana gerekli olan bu disiplini

kolluyorum. O yarışmayı kazanmak zorundayım. Pazar günü gidiyorum, bir hafta

İstanbul'dayım, cumartesi günü ise Dominik, on gün kamp bir gün ise parti

gecesi var. Yanı 15 gün sonra tekrar İstanbul'a dönüyorum. Ne kadar

kalacağım İstanbul'da bilmiyorum. Ama ocak ayından sonra 3 ay Japonya ya

gidecekmişim. Orada kalacakmışım tabii iş için. 4 aydır annem ve babamla

beraberim. Çok mutlu ve çok huzurluyum. Onlardan ayrılmayı hiç istemiyorum.

Ama bundan sonraki hayatımda onları çok az görebileceğim. Çünki sürekli yurt


dışında olacağım. İstanbul'da ki evi halletmeliyim döner dönmez. Eğer o

şerefsiz adam evi vermezse o zaman şöyle okkalı bir tazminat davası

geçireceğim o hayırsıza! İstanbul'a döner dönmez, ailem için hemen bir ev

tutmam, döşemem lazım. En azından rahatça beni İstanbula geldiklerinde görürler.

yılbaşında da İstanbul da olacağım. Galiba bu sene yılbaşı eğlencesi yapamayacağım. Ama

o gün ailemle olmayı çok istiyorum.

Bir de hala adet olamadım. Tam giderayak olursam, bu tam bir rezillik

olacak. Tanrım, lütfen gitmeden olayım ve hemen. Bitsin. Orada dereceye girer 1'inci yada

süper model olursam o zaman geleceğimi garantilemiş ve ailemi kalkındıracak ve

borçlarımı kapatacak kadar param olmuş olacak. Ve tanrı biliyor ki buna

ihtiyacım var. Neyse yani bir gün 1.5 gün sonra ailemden, kısa bir süre için

ayrılıyorum. Bu onlardan ayrılmam açısından çok kötü, ama geleceğim ve

kariyerim için çok mükemmel bir şey.


DOMİNİK


Buraya geldiğimden beri günleri ve saatleri unuttum. Buranın zaman dilimi

çok farklı yani burası sabahsa Türkiye akşama girmiş oluyor. Arada tam 6 saat fark var.

Evet! Sonunda tanrıya şükür ki geldim kampımın 2. günüde bitti şükür.

Elli tane kız var ve hepsi inanılmaz güzeller. Tahmin ettiğimden çok daha güzel __________. Allah

jürilere ve Ford ailesine yardım etsin! İşleri çok ama çok zor.

İki günde İngilizce yi parçaladım burada. Etrafımda hiç Türk olmaması çok

iğrenç bir şey ve ben bu yüzden çok sıkılıyorum.

Herkesle İngilizce konuşmaktan başıma ağrılar giriyor. Bunlarla bitse her

şey yine iyi! Hava o kadar iğrenç ki sıcak ve aşırı rutubet! Yapış yapış

oluyorum. Sürekli duş alıyorum ama hiçbir faydası olmuyor. Uçaktan salak

gibi kazaklarla indim hava nasıl kazakla beni akraba yaptı anlayamadım bile.

Ananas yapraklarıyla süslü trene benzeyen kağnı gibi yavaş giden bir arabası olan acayip bir otelde

kalıyorum. Annemle babamı özledim. Finale daha 4 gün var. Yüzüm vücudum

sivilceden iğrenç ötesi oldu, annemi babamı çok özledim. Bu kızların içinde dereceye giremeyeceğim.

Ne biçim bir burası ya! Sıkıldım. Bitse de gitsem. Burada ki kızların hepsi en

güzel beni yarışmacı yapıyorlar kendi aralarında! 50 tane kızın içinden bir

tane mütevazi bir hatun göremedim abi!

Nasıl iş bu ya! Telefon yok bir şey yok zaten. Üff ya! Rutubetten sakız gibi

oldum. Cavidan bugün beni birileriyle tanıştırdı anlayamadım ama konuştum

işte biraz. Bakalım 4 gün sonra ne olacak. Ama şunu biliyorum ki insanın

kendi ülkesi gibisi yok ve olamaz. Bir de bir şey not etmek istiyorum << leş

kızların içinde hiç şansım yok >> tahmin ettiğimden çok daha güzel çıktı.


şimdilik tarihi yazamıyorum. Ama geleli 4 gün oldu final gecesini bile

hesaplayamıyorum. Çok tuhaf, neyse dün basın toplantısı ve tanıtım vardı.

Bütün kızlarda, topuklu ayakkabı vardı. Bende ise hem de bir tek bende


spor ayakkabı vardı. Bunun dışında hiçbir sorun olmadı. Ve

akşam televizyonda izlediğime göre yemin ederim en iyi ve en profesyonel ben

çıkmışım. Kendimi kötü beklerken bir baktım ki en iyi ben çıkmışım.

Neyse işte yaa dereceye girmeden 3 yada 4 olmak istemiyorum. Ben süper model

olmalıyım diyorum. Ve eğer başkası olursa bu işin içinde şike var demektir.

Çünki gördüm ki televizyon ve fotojeniklik her şeyi değiştiriyor. Bakalım

şimdi kalktım. Saat sabahın 06.00 sı şu an Türkiye öğleden sonra 14'ü

yaşıyor. Bu gün yani şimdi yunusları sevmeye gideceğiz. Bir de ben dün adet

oldum. Şimdi flipper'lerle yüzemeyeceğim. Ve bu da puan kaybı benim için. Annemi ve babamı çok özledimkeşke

şimdi onlarda burada olsaydı. Aramızdan 1 2 kişinin nasıl olduysa

annesi gelmiş, onlar ayrı odada kalıyor. Ama kızlarıyla değil. Böyle de olsa

en azından anneleri burada, keşke benimde annem burada olsaydı Bu gün hayvanat parkına

gezmeye gittik. Yunusları ve deniz aslanlarını gördük. Yunuslara gelince

havuzda tam 3 tane kocaman yunus vardı. Görevliler beni havuza soktu yunusun

kanatlarına tutunup havuzda birlikte kayak yaptık. Yani yunusla! Sonra 3

yunusta gelip beni yanağımdan öptü. O kadar güzellerdi ki! Bu hayatım

boyunca yaşamadığım şeylerden biriydi. Onlarla aynı havuzda oyun oynamak çok

zevkliydi. Sonra kocaman bir papağanı elime alıp poz verdim. Bir de kocaman

dev gibi sarı bir yılanı omzuma alıp sevdim. Hepsi harikaydı.

Akşam yemeğinden sonra diskoya gittik! Orada ilk benim başladığım KAROKE

oldu. Madonna'nın like a virjin şarkısını söyledim. Herkes yarıldı. Sonra

bir oynadım bir oynadım! Tanrım !


kısacası kopardım milleti Cavidan. Zaten komalık oldu. Sonra görevlilerle iyici samimi oldum. Neyse işte şimdilik iyi

gitmeye başladı. Cavidan bu gün gündüz bir şey söyledi çok kırıldım. Neredeyse pes etmek

üzereydim. Son anda kendimi toparlayıp hadi Burçin dedim kendime. Olacak

olan sensin dedim ve kendi kendime moralimi düzeltmeye çalıştım. Ve gene başardım

Tanrım sana teşekkür ederim.


Yarın ne olacak bilmiyorum. Cavidan annemi aramam için bana numara filan da

vermedi. Şuna çok kızıyorum, bakalım ne olacak?

Bu günde geçti sonunda! Bu gün 2 tane firmadan makyaj ürünleri ve temizleme ürünleri

aldık. Yani FORD hediye etti. Bayağı pahalı

şeyler! Bu gün akşam yemeğinden sonra Cavidan'a annemlerin numarasını

verdim. Bana burada telefon olacağını söylemişti. Ama maalesef ne telefon nede başka

bir şey buldum, annemleri aramak için, çoğu kızın annesi veya kardeşi

burada. Bana neden bu şansı vermediler diyeceğim. Çünki ne kadar iyi de

olsam Türkiye den geldiğim için biraz küçümseniyorum. Burada Türklerin yurt

dışında ne kadar alay edildiğini gördüm. Ne kadar basit bakıldığını! Bu çok

kötü. Annemle babamı çok ama çok özledim ve onları çok seviyorum. Burası ve

yaşadıklarım çok güzel ama gene de çok uzakta çok uzakta olduğum için

sıkılıyorum. Oda arkadaşıma gelince jameikalı bir kız. İyi biri sayılır

ama bazen çok sinirimi bozuyor. Kendinden saçma sapan kurallar koyuyor

odada. Onu anlıyorum ama ingilizcem çok iyi olmadığı için derdimi ve


isteklerimi ona anlatamıyorum. Çoook sıkıldım yani kısacası.


On günlük kamp sanki bir seneymiş gibi bir türlü geçmek bilmiyor.

her şey dörtdörtlük ve lüks olmasına rağmen artık buradan gitmek istiyorum.

Yarışmaya iki gün kaldı bu iki günde geçmedi gitti yani! Acaba kaçıncı

olacağım? Yada gerçekten dereceye girecem mi ? çok merak ediyorum. Yarın ford ailesinin

Yanına yani odalarına makyajsız ve sade gidip tanışma faslı yapılacakmış. Allah tan

biraz siyaset yaptım önceden onlara. Dövmelerim hafif kilom sivilcelerim ve

yarım tırnağım bana umarım puan kaybettirmez.

Artık şu final gecesi olsun. Yarışmayı kazanayım. Amerika'nın büyük kapıları

açılsın ve top model olayım İstanbul da küçük bir daire satın alayım küçük

bir de araba alayım. Annemlere minibüs hediye alayım. Allahım lütfen sen

nasip et. Tek istediğim iki gün sonra süper model seçilen kişi ben olayım.

Bugün kampın son günüydü yarın akşam yarışma yapılacak Tam 55 kişiyiz yani bayağı bir kalabalık. Heyecanımdan

çok biraz korku var

içimde. Yani korkuma merak ta diyebiliriz. Kızların bir çoğu giyinikken

güzel ama bugün bikinilerle Cayty FORD' un ve FORD ailesinin önüne çıktık. Kendimizi tanıttık tek tek

Çoğu kızda leke, yara izi, çatlak yada abuk sabuk çirkinlik vardı. Ben olduğum için

söylemiyorum ama eğer gerçekten profesyonelde dikkat ettilerse aralarında en

iyi bendim. Paralarımız verildi sanırım artık yarın akşam final. Süper model

kim olacak çok merak ediyorum.! Annemleri çok ama çok özledim. Arayacak şey

bulamadım onları buradan zaten Cavidan da verdiği sözü tutup bana kontürlü

hat alma&#8230;.. Allah tan 2 gün önce söylediğimle arayıp haber vermiş yani

meraktan çatlatacaktı ailemi kadın. Bugün bir de otelin sahnesinde kafamda

kocaman kovboy şapkasıyla çıkıp La is La bonita yı söyledim. Herhalde

beğenmişlerdir. Neyse şimdi uyumam gerek yarın çok hiper aktif geçecek.

---------------------------

32


Bugün yarışma bitti. Beklediğimiz andan sonra sonunda bitti. Süper model ve diğerleri seçildi. Ben Top 20'ye

kaldım ve favori girl seçildim. Yarışmanın sonucunu duyduğumda çok şaşırdım. Anlayamadım önce.


15 Aralık 2002


Buraya kadar yazabilmiştim o gün, çünkü devam edememiştim. Çok berbat durumdaydım. O ana kadar beklediğim,

inandığım ve ölümüne uğraştığım ilk beşe girme fırsatını bir anda elimden kaçırmıştım. Kendi adımı beklerken

umutla, bir anda başka isimlerin açıklanmasıyla, gözlerimden çok anlamsız ama garip öylesine hızla yaşlar

boşalmaya başlamıştı. Kulis arkasında üzerimde çok seksi bir tuvaletle sonucu duydum. Çakılıp kalmıştım. Hareket

edemiyordum ve konuşamıyordum. İsyan etmem an meselesiydi. Kendimi tuttum, tuttum. İnsanların bana nasıl

baktıklarını gördüm. Ve hemen oradan uzaklaşmak, kendimi annemin kollarına atmak istedim.

Ama yapamıyordum.Çünki annem orada yoktu çünkü o dünyanın öbür ucunda kızının süper model olacağı haberini

bekliyordu. Ama bunu ben yapamadım. Yani belki de benim suçum. İlk beşin dışında, ilk yirminin içinden üç kişi


New Face seçildi. Biri ben oldum. Ama beklediğim bu değildi. İki gün sonra Türkiye'ye döndüm.

Bundan önce yazmadığım çok şey oldu. Mesela Yaşar'la barışmıştık. Ajansa gizlice geliyordu. Bir kez beraber dışarı

çıkmıştık. Bense Cavidan'a ondan hiç bahsetmemiştim. Artık beni sevdiğini söyleyebiliyordu. Ama kendi değiştiğini

sanıyordu. Aslında hiç değişmemişti. Cuma günü buraya gelmişti. Ondan önceki iki günde buradaydı. Birlikte sigara

filan içtik. Cuma günü ajansta, benim odamda oturuyorduk. Birkaç kez gene yalanlarını yakaladım. Bana söz

vermişti! Bir daha asla yalan söylemeyecekti. O farkında olmasa da bu onda hastalık haline gelmişti. Ama o

farkında bile değildi. Onu o kadar çok seviyordum ki her şeyini karşıma alıp ona birlikte çok güzel ve mutlu bir

hayat sunmak istemiştim. Ama o beni hep yanlış anlıyordu. Onun yaptığı tüm hatalara hep boyun eğip durdum.

Ona kimsenin veremeyeceği şansları, ona ben vermiştim.


33


Nedenini bilmiyorum ama o hep onu sıktığımı söylüyordu.Sürekli onun yalanları yüzünden sürekli tartışıyorduk ve

ona karşı güvenimin sarsılması yüzünden, sürekli tartışıyorduk. Ben onun hep o hayattan kurtulmasını istemiştim.

Oysa farkında olmadan o hayattan kurtulduğunu sanıp aslında daha çok batıyordu. Onu çekip çıkarmak istedim.

Ama o beni bile yıldırmayı başardı. Bu sefer bana olan davranışının tek farkı, yalan da olsa beni sevdiğini

söylemesiydi. Ben de zaten bununla avutuyordum kendimi.

Cavidan anahtarı vermedi. Cumartesi Ajans iki gün kapalıydı. Yani kimse gelmeyecekti. Ve anahtarım olmadığı için

dışarı çıkamıyordum. İki gün burada hapis kalamazdım. Tek bir şansım vardı. Gerekli olan özel eşyalarımı alıp, rahat

bir arkadaş bulup yani bana aşk ilan etmeyecek biri, ona gitmekti. Olunay'ı aradım. Olunay, gay olduğu için bana

asla dokunmazdı, biliyordum. Çıkmadan önce Yaşar'ı aramıştım. Ben çantamı arkadaşımın evine bırakacaktım

sonra da plana göre onunla buluşacaktık. Bana içeri girmem için ayar yapacağını söyledi. O günde Olunay'ın evi

biraz kalabalıktı. Orhan falan da oradaydı. Gece saat 3'de aradı Yaşar. Giriş ayarlayamadığını söyledi. Ama gene

yalan söylüyordu. Kulüpteydi ve Derya ile birlikteydi ona içip eçmediğini sordum. Oysa içki içtiğini ısrarla söyledi

durdu. Ama onun . yuttuğunu anlamıştım. Müzik dinlemek istediğini söyledi. Yani sözünü tutmadı, yalan söyledi ve

beni ekti. O gece çok üzülmüştüm. Ama bunu gelde ona anlat. Telefonu suratına kapatınca sabaha kadar arayıp

özür üstüne özür dileyip durdu. Seviyordum ve gene gene affetmiştim. Çok aptalım.

Ertesi gün akşam, bir ara geldi. Beni aldı. Kristal'e gittik. 1-2 saat durup çıktık. Olunay'a dönerken, Olunay bizden

sabahın köründe ekmek istedi. Bizde bulamayınca, henüz açılmamış büfenin önünden, sandviç ekmeği çaldık. Ve

taksiye binip eve geldik. Birlikte yemek yiyip, hemen uyuduk. Kalkar kalkmaz, telefonu hiç durmadan çalıyordu.

Devamlı birileriyle konuşuyordu. Zaten bir gün önce kızın teki aramıştı. O da ortaokul arkadaşı olduğunu

söylememişti. Tabii ki inanmadım.

Çıktı gitti sonra.

Akşam sapığın teki telefonuma dayandı. Hakkımda herşeyi biliyordu. Çok korkmuştum. Yaşar'ı çağırdım. Ona

korktuğumu ve ona ihtiyacım olduğunu söyledim, gene gelmedi.


34


Ertesi gün sabah 10'da kalktım. Hemen çıktım. O sırada annem aradı. Cavidan'ın aradığını söyledi

Annemlerle tartıştım sabah sabah. Bir beni idare edemedi diye. Oysa her şeyi, nerede olduğumu bilen tek ailemdi.

Taksideyken Cavidan aradı. Geliyorum dedim. Amcamda kaldım dedim. Yalan söylediğimi anladı tabii. Ben de

Olunay'da olduğumu söyledim. Meğer tanıyormuş Olunay'ı. Aman! Hiç de sikimde değildi. Artık korkmuyordum

Cavidan'dan. Çünkü artık ben FORD'un modeliyim.

Bir ara Yaşar'ı aradım. Akşam üstü. Telefonu kapalıydı. Derya'da sandım. Kendime şaşıyorum doğrusu onu ölesiye

seviyordum ki hep güvende olmasını istiyordum. Kötü insanlardan uzaklaşıp, onları hayatından bir an önce çıkarıp

atsın istiyordum.

Evet! Ablasına tapıyor. Hatta çok seviyor. Ama ablası ondan beter. Neymiş efendim. Ablası çok akıllıymış. Tanıdığı,

hayatındaki tek önemli insanmış. Kulüp onun hayatıymış. İstese deli gibi takılırmış, çok yer varmış takılacak ama o

gitmiyormuş, Derya arayınca gitmek zorunda kalıyormuş. Gidip oturuyormuş, eskisi gibi beraber takılmıyorlarmış

artık, ara sıraymış.

Ablam ablam ablam deyip duruyordu. Ablası Kristal'e gittiğimiz gece bok gibi patlıyordu. O gece belki de o da

yutmuştu. Ama benim içkiden çok iyiydi kesin aptal gibi anlamadım.

Askere gidinceye kadar böyle takılacağım, çalışmayacağım diye şartlamış bir kere kendini.

Bunların hepsini ofisteki telefonu aradı, oradan konuştuk. Ben telefonda hep sustum, dinledim. Konuştu, konuştu,

konuştu, dengesizce saçmaladı.

Ona son söylediğim, sana o çok beğendiğin ablanla ve kulübünle mutluluklar dilerim. Askerden dönünce ancak

beni bulabilirsen ara ancak belki o zaman bir ihtimal adam olmuş olabilirsin, kendine iyi bak dedim.

Tek söylediği, sen çok dengesizsin güle güle dedi. Ve kapattı. Biliyordum ki o yine bir şey almıştı.

Sonra bana mesaj çekti. Mesaj da ablama, bir daha sakın ama sakın dil uzatayım deme yazıyordu.

Onu bu hayata sokan, alıştıran ablasıydı ve hala belki de bu yüzden ablasına bu kadar önem veriyordu.

Bir hafta sonra İzmir'e dönüyorum. Ailemle birlikte olacağım. Onları çok özledim.


Biliyorum ki hayatımda önemli olan iki kişi var.Annem ve babam.

Uzaktada olsam çalışıp onların borçlarını kapatıp onları rahat ettiricem. Yapacağım herşey sadece onlar için

olacak.Yılbaşını ailemle kutlayacağım. Sonra sekiz ay göremeyeceğim onları. Onları allaha emanet ediyorum sağlıklı

ve sıhatli olmalılar. Çünki tek umudum ve sevdiğim,yaşadığım onlar.

Yaşar'I bu sefer gerçekten unutmak zorundayım.Onu asla hayatıma bir daha sokmamalıyım. Unutmak zorundayım.

Bu bana bu gece bile çok fazla acı Verdi. Daha çok ama çok verecek biliyorum ama bu kanun yasa&#8230;.

Onu unutmak zorundayım çünki ona destek olamadım onun erimesini görmek acı veriyor. Yaşarsız yeni bir sayfa

açtım kendime çok zor olacak ama üstesinden gelicem BENDEN UZAKTA TANRIYA YAKIN OLSUN ELVEDA YAŞAR.


23 Aralık 2002


Ayrıldığımızdan iki gece sonra Vedat'la buluşmaya gittim. Çünkü beş kuruş param yoktu ve paraya ihtiyacım vardı.

Sokakta bulamazdım herhalde. Zaten Türkiye'de işe de gidemiyordum. Yurt dışına yani Miami'ye gitmeme daha

koca 3 hafta vardı. Ben de Vedat'la buluştum. Eski Etiler'deki evin sokağında taksiyle Vedat'ı beklerken telefon

çaldı. Gizli numaraydı ben de Vedat diye konuşmaya başladım. Arayan Yaşar'mış meğer. Bana niye herkese ayrıldık

demişim diye hesap sordu. Ben de ona yalan söyledim. Öyle bir şey söylemedim, dedim. Aslında o soru bence

bahaneydi. Nitekim de öyle çıktı. Arkasından nerede olduğumu sordu. Ben de söyledim. Bu sırada hala takside

oturmuş, salak Vedat'ın telefonunu bekliyordum. Vedat'ta telefonunu kapatmıştı. Çıldıracaktım. Hem param yoktu,

hem de taksi gece açmış sürekli atıyordu. Gelmeseydi ne yapardım bilmiyorum.

Vedat geldi. Bana hemen bir miktar para verip gitti. Sevgilisine araba almıştı, onu söylüyordu. Bir anda durakladım.

Böyle, niçin böyle olamıyorum dedim kendime! Ama, hiç olamıyorum ki zaten!

Sonra Yaşar'ı alıp Ozanlar'a gittik. 10 dk. Oturup, Olunay'a gittik. Orda kaldık. Kaldım yani!

Bu hafta sonu da Yaşarla birlikteydik. Kristal'e gittik. Yarım yarım yuttuk. Ondan bir önceki günde house 'taydık.

O gece eğlendim ayağından sayabiliriz. 8 ay sonra yutmaya ihtiyacım olduğunu anladım. Ve yaptım. Buna çok

ihtiyacım vardı çünkü. Üstüne bir de öyle bir sigara içtik ki, iki gün uyuşmam geçmedi.

Pazar günü Olunay'a, Onur da uğradı. Oturduk. Üçümüz. Yaşar, ben ve Onur. Olunay çekimdeydi ve biraz

gecikecekti.

Cumartesi günü Nedim geldi. Adamım! Çok iyi görünüyordu. Toparlamıştı. Ona sarılıp öylece kalakaldım.

Yaşar ile ayrıldığımız zaman, Nedim'le çıkmaya başlamıştık. Nedim'de narkotik tarafından içeri atılmıştı. 8 aydır

içerdeydi. Yeni çıkmıştı ve tam karşımda oturuyordu. Çok şaşkındım. Neyse sonra bana yanlış telefon numarasını

verip gitti. Bir şey anlamıştım. Hayatımda değer verdiğim bir kişi daha ellerimden kayıp gitmişti. Haklıydı. Çünkü

onu bekleyeceğime dair yemin etmiştim. Ama o içerdeyken, hayatımda bir çok inanılmaz değişiklik olmuştu. Ve

ben ne kadar istemesem de bu hayat beni avucunun içine alıp duruyordu. Ben engel olamazdım. Gerçeği

bilmediğim halde, akışına bıraktım.


36


Şu anda ajanstayım. Küçücük bir elektrik sobasıyla bu soğuk ve karlı havada ısınmaya çalışıyorum. Geçen hafta bu

sobada yoktu. Burası buz gibiydi. Klimanın önüne oturupta ısınmaya çalışıyordum. Sonra da grip oldum zaten.

Hafta sonu burada yabancı modeller vardı. Allah'tan iyi kızmış da, onlar buradayken dışarı çıktığımı söylemediler!

Hafta sonu Kanal D'de ve Hürriyet gazetesinde, o kadar çabadan sonra çıkan haberler mahvetti beni zaten. New

York'la, FORD'la anlaşma yapmama rağmen ki bu tarihte ilk defa, Türk bir mankenin FORD'a girmesi olaydır. Sanki

bunlar yok gibi hırsızlık ve film olaylarını yeniden gündeme getirmeleri, bana bir sürü iş kaybı yarattı. Lanet


ediyorum zaten. Böyle hayata lanet olsun.

Problemler üst üste! Annem menopoz tedavisi görmek zorunda. Ona hastane parası gerekiyor. Tam beş milyar

sağa sola benim yüzümden borç yaptılar. Şimdi ne tedaviye gidebiliyor ne de parasızlıktan evden çıkabiliyorlar.

Karınlarını halamlarda doyuruyorlarmış. Ve ben hep gene kendimi suçluyorum. Elim kolum böyle bağlı, resmen

oturup uzaktan izliyorum olan biteni. Ve yapacak hiçbir şeyimin olmaması artık dayanılmaz bir hal aldı. Bu

durumdan çok fazla rahatsız oluyorum.

Türkiye'de 1. olmam; Dominik'te yapılan Ford Model Supermodel of the World New Face seçilmem; New York,

Paris ve Miami'yle kontrat yapmam, beni aslında mutlu etmiyor. Ya da ne bileyim, tanınmış olmak etmiyor.

Annem hasta ve doktora gitmesi gerekiyor, babam benim özlemimle kavruluyor belki, ailemin benim için

dostlarından aldıkları borçlar, Cavidan'ın hiç çekilmez oluşu. .. küçücük ajansta, oda da konulmuş katı kural ve

rahatsız ortam, davalarım, o pislik kadın, erkek arkadaşımın sorunları haberlerimden dolayı elimden kaçırdığım

güzelim işlerim, Cavidan'ın sürekli iptalleri, kıyafet sorunum, İngilizce bilmeyişim falan falan... Daha bir çok şey.

Anahtarı vermiyor Cavidan ve ben de bu salak ajansta bütün hafta tıkılıp kalıyorum. Çok sıkılıyorum. Ne para

veriyor ne iş ne de anahtar. Anlayamıyorum.

Yakınımda olan hiç kimsem yok. Annem olsa, konuşamıyorum, Cavidan henüz dokuz aydır tanıdığım psikopatın

teki, Yaşar zaten domuz yok yok, yok.

Kendimi o kadar yalnız hissediyorum ki ruhumun yalnızlıktan ağladığını hissedebiliyorum.

Hayatımda dostum diyebileceğim, gerçekten güveneceğim hiç kimsem yok. Bazen aklıma SANİYE geliyor. Ama onu

düşünmek hiç istemiyorum. Çünkü bazen ona çok ihtiyacım oluyor. Ama onu istemiyorum. Görmek ya da tanımak

istemiyorum.


37


Bu aralar sıkılmaya başladım. Boğazımdan gırtlaklanmış gibi oluyorum. Çözümü olmayan bir şey


25 Aralık 2002


Tam 6 gün sonra yeni yıl... Dünyadaki herkes, bugün için bir sürü hazırlık telaşı içerisindeler. Hediyeler, kutlamalar

falan...

İki hafta önce geldim Dominik'ten, New Face seçildim ve Amerika &#8211; New York'la yani FORD'la kontrat

yaptım.

Annem ve babam İzmir'deler şu anda. Annem çok hasta. Menopoz zannedip, doktora kontrole gittiğinde başka bir

şey olduğunu söyleyip, kan tahlili yapmışlar. Şimdi sonuçları bekliyorlar. Tanrım, lütfen bir şey olmasın!

Annemin kafasında, yani alnında bir şey var. Zaman geçtikçe büyüyüp duruyor. Bana hep ölümden, hayattan


bahsediyor ve ben bunları duymak istemiyorum. Korkuyorum. Onlar benim her şeyim. Beni hayata bağlayan iki şey

onlar. Ve ben onlar olmadan asla başaramam. Hayatla savaşmayı, başarıyı, mutluluğu, güzel günleri yapamam,

yaşayamam.

Annem üç gün önce 51 yaşına girdi. Onlara geçmişte haksız olarak, çok ama çok acı çektirdim. Artık onları üzmek

istemiyorum. Onları çok seviyorum ve ne yapıyorsam her şeyi onlar için yapıyorum. Çünkü o iki varlık benim her

şeyim. Tanrım, ben yokken, çok uzaklardayken yalvarırım onlara iyi bak. Onlar sana emanet, Tanrım!

Şu anda İstanbul'dayım. Yılbaşına 1 hafta var. Ve ben hiç kimsesizim. Yalnızlığı hiç ama hiç sevmiyorum. Bu 4. yıl.

Ailemden ayrı yeni yılbaşı. Ajanstaki bu küçücük odanın içinde ancak günlük yazarak teselli edebiliyorum. Tek

başınayım. Ve hep böyle olacak. Ama yalnız kalmak istemiyorum. Gücümü yitirdiğim tek şey yalnız kalmam. Ve

gücümü kaybetmek istemiyorum. Çünkü, o hayatımın çizgisinde ailemden sonra beni ayakta tutan o.

Hayatım boyunca, hep yasaklardan nefret etmiş ve buna karşı hep kin besledim. İşte! Şansıma böyle bir kadınla

çalışmak zorundayım. Ve bundan nefret ediyorum. Ajansta kaldığım sürece ne yemek ne para ne iş ne de anlayış

gösteriyor. Bunu anlamanın hiçbir yolunu bulamıyorum. Yani arızalı. Hesapta benimle ilgileniyor.

Aslında bana kötülük yapıyor ama bunun hiç farkında değil.

Çünkü aileme ve mahkemelere şimdiye kadar toplam on beş milyar borcum oldu. Ve ben de beş kuruş yokken

bunu Cavidan'a söylediğimde, umurunda olmadığını söylüyor.


38


Ondan defalarca iş vermesini, çalışmak istediğimi söyledim. Onunsa tek yaptığı, hesapta ücretsiz, reklam amaçlı iki

tanecik dergiye yollaması oldu. Bilmiyorum ama, parasız, üstelik derece almış, yurt dışında FORD'la anlaşmış biri

olarak para almadan çekim yapmam çok saçma. Belki de Cavidan alıyor, ben kandırılıyorum. Çünkü, ben de o

izlenimi uyandırdı.

Yıllarca, sokaklarda kaldım. Acayip acayip ortamlara, yaşamlara girdim çıktım, yalancılığı unutmuş ama bu kadın

sayesinde tekrar yalancı biri oldum.

Annem ve babam hakkında ileri geri konuşmasından hiç hoşlanmıyorum. Ama köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı

demem gerektiğini biliyorum. Sabrediyorum. Para vermediği için Şevket'le buluşmak zorunda kaldım. Çünkü

annem hasta ve tedavisi için 100 $ yolladım, bugün daha bunun gibi 15.000 $ daha lazım hem de iki hafta içinde.

Tanrım bana yardım. Ailemi böyle zor durumdayken bırakıp gitmek istemiyorum.


27 Aralık 2002


Salı günü yılbaşı. İstanbul'dayım. Yaşar, yeni erkek arkadaşım da burada. Bu aralar bana karşı olan değer puanları

artmış. Ve ben bunun sebebini bilmiyorum. Herhalde insanların hakkımda iyi yorumlar yapması onun hoşuna gitse

gerek. Zaten onun için hep insanların yorumları önemli olmuştur. Kendi fikirlerini hep ikinci plana atmıştır.

İşe başladı Yaşar, birkaç gün önce, tabii bu Yaşar için çok büyük bir gelişme sayılır. Neyse yarın çalıştığı yerin açılış


kokteyli var Nişartaşı'nda. Benimse Miami için 9 günüm kaldı. 1 sene hiç dönmeden yurtdışında modellik

yapacağım. Bakalım neler olacak.

Şu anda saat gecenin 23.44'ü ve Cuma gecesi. Dışarı çıkmadım. Çıkabilirdim. Ama yarın sabah erkenden kalorifer

kontrolü içi adamlar gelecek. Cavidan da gelecek. Bugün Cavidan'la konuştum. Gitmek istemediğimi söyledim.

Yılbaşını İstanbul'da geçirmek istediğimi söyledim. Amacım İzmir'e gidip ailemi daha fazla sıkıntıya sokmamak ve

burada Yaşar'la herhangi bir kulüpte olmaktı.

Az önce annemlerle konuştum. Gel dediler. Zaten annemin tahlil sonuçları da yılbaşında belli olacak. Aslında

yanlarında olmam gerek. Benim için çok değerli iki insanın yanında olmalıyım diye düşünüyorum.

Az önce Yaşar'la konuştum.


39


Derya Danacı'nın evinde Yasemin Kozanoğlu üçü oturup sigara içmişler. Ve tabii votka &#8211; Redbull.

Bana bir saat oturacağını söylemişti. Hesapta, kokteyl daveti için gitti. 12.00'de evde olmasını söyledim. Yalvarıp

yakardı. Kötü olduğunu söyledi. Ben de bildiğini yap deyip, telefonu kapattım. Tekrar aramadı. Bundan önceki

kavgamızda o aramıştı. Şimdi saat 12'ye geliyor. Eğer eve gidip 12'de beni aramazsa bu iş burada bitecek. Çünkü

artık inanmıyor olacağım. Eğer eve gidip ararsa o zaman değerimi anlayacağım. Bekliyorum şimdi. Ama boşuna

beklediğimi biliyorum. Yarın dışarı çıkacağım. Annem ve babama hediye alacağım. Gece de Klübe gideceğim.

Patlayacağım ve sonra sanırım Pazartesi sabah ya da Pazar akşamı yola çıkacağım.

Yılbaşını ailemle geçireceğim. Ve Yaşar'ı bu sefer ciddi ciddi uyuşturucu ve gece hayatıyla baş başa bırakacağım.

Bakalım, kendini nasıl suçlayacak ve nasıl bir ders verecek.


28 Aralık 2002, Cumartesi


Cavidan'a yılbaşında burada olmak istediğimi söylemiştim. Ve ısrarla bunun arkasındaydım. Ama dün geceden

sonra fikirlerim değişti tabii. Yani Yaşar'dan sonra. Dün Derya'ya gitmişti, kokteyl daveti için, güya bir saat

oturacaktı. Hem sigara hem de fazlasıyla içki içtiğini söyledi, en son telefonda. Belliydi, çok sarhoştu. İşe

gidemeyeceğini söyledim. Ama dinlemedi. Gene kendi bildiğini yaptı.

Ve bu gün...

İşe gitmedi. Biliyorum, çünkü telefonu kapalı hala. Saat öğleden sonra 14.07 ve hala o Derya'da Eve bile gitmedi.

Tam ona temiz bir sayfa açmıştım ki bana gene yalan söyledi. Bu sefer çok fazla kırıldım. Ona söyleyecek hiçbir

sözüm yok şimdi. Zaten artık her şeyi söyledim. Anlamıyorum ama. Neyse tekrar arayacaktır. Ama bu sefer ona asla

şans vermiyorum. Çünkü o tüm jokerlerini fazla fazla kullandı. Zaten 7 Ocak'ta gidiyorum. 1 hafta sonra zaten

göremeyeceğim. Bari ayrılayım da ben yokken o acı çeksin. Zaten sonrada unuturum herhalde.


Neyse, bugün ajanstan çıkıp annemle babama yeni yıl hediyesi almam gerekiyor. Çünkü yarın akşam gideceğim. Ve

onlara hediye alacağım. Zaten annemin doğum günü de yeni geçti. Babamınki de yekleşiyor. Belki ikişer tane alırım.

Ne biliyim. Artık Yaşar'a almasam da olur. Ama ona da alacağım galiba. Ne bileyim, bakacağım işte. Hak etmiyor

ama en azından son 3 gündür, bana çok güzel sözler söylemişti, yalan da olsa.


18.01.2003, Cumartesi


Yazmayalı 15 gün oldu neredeyse. O zamanda bir çok şey oldu. En son yazdıktan sonra eve dönmedim. İstanbul'da

kaldım. Yaşarla barıştım. Ertesi gün, Yaşar arayıp gece eve dönerken telefonunu travestilere çaldırdığını anlattı. Ben

de onu çok sevdiğim için bu bahaneyi kabul edip, onunla barıştım. Birlikte hafta sonu falan kulüplere gitmeye

başladık.

Bu süre içinde Yaşar, Nişantaşı SPASSO mağazasında işe başladı. Daha sonra da bunu sırf benim için yaptığını

söyledi. Yani çalışmayı. Zaman geçtikçe tekrar ona alışmaya başladım. Amerika'ya ne zaman gideceğim ise an

meselesiydi. Ve ben dünyadaki en sevdiğim ve en bağlı olduğum insanı mutlulukla Türkiye'de bırakıp gitmeyi

istiyordum. Ama tam tersi oldu. Hafta içi yani Çarşamba günü gecesi Twenty'e gittik. Orada tekila, votka, bir sürü

şey içti. Sarhoş oldu. Bana sürekli aşk sözcükleri söylüyordu. Bende bir tane pil yutmuştum. Bu hali hiç çekilmez bir

hal aldı. Artık beni sıkmaya başladı. Önüne çıkan herkese beni çok sevdiğini, benimle evleneceğini söylemeye

başladı. Ama öyle çok konuşuyordu ki sinirlenmeye başladım. Üstüme çullanıyordu. Ağır olmaya başladı. Yanıma

gelen herkese bağırıp yanımdan uzaklaştırıyordu. Artık saçmalıyordu. Ve ben hiçbir şey yapamıyordum. Kontrolden

iyice çıkmıştı. Bardan benim üstüme düştü. İyice maskara biri olmuştu. Çok sıkıldım bu durumdan ve ona

bağırmaya başladım. Beni dinlemiyor hala aynı şeyleri tekrarlayıp duruyordu. Tuvalete kaçtım, peşimden geldi.

Beni tuvalette sıkıştırdı. Deli gibi bağırıyordum. Seni artık sevmiyorum, beni rahat bırak diye bağırmaya başladım.

Onu ittirip tuvaletten fırladım. Barın önüne geldim. Orada beni tekrar bara dayayıp çok sevdiğini söylemeye devam

etti. O sırada Derya ve Sabri'yi gördüm. Sabri, Derya'nın evine gideceğini söyledi. İki kız daha vardı. O sırada Selin

Toktay'ın lezbiyen sevgilisi Melis yanıma geldi. Ona Derya'nın evine gitme teklifinde bulundum. Nasıl olduysa, o

halimle bir an önce oradan uzaklaşıp, başka yerlere gitmek istiyordum. Vestiyerin arkasından, barın üstünde dans

eden Yaşar'a bakıyordum.

Birden herkes geldi. Ve oradan yani Twenty'den çıktık.

Sabri de bir sürü ex ve kokain bulunuyordu. Zaten bu yüzden içerden yeni çıkmış biriydi.

Sonra Derya'nın evine gittik. Orada bir taraftan Yaşar'ı düşünüyor, bir taraftan da dans etmeye devam ediyordum.


Melis çoktan sarkmaya başlamıştı. Aslında onu hiç istemiyordum. Ama sadece o anki kızgınlıkla oldu ne olduysa.

Karı resmen bana tutulmuş durumdaydı. Derya'nın telefonu çalmaya başladı. Yaşar arıyordu. Evet. Peşimden

gelmesini ben istedim. Ama o sadece bir bahane arıyordu.


Birden kapı çaldı. Yaşar'ın içeri girdiğini gördüm. O sırada koltukta Melis'in kucağında oturuyordum. O altımda

oturanın erkek olduğunu zannetti. Ve bana bir hareket yapıp çekip gitti.

Sonra oradan Melis'in evine gittik. Kokain içtik hem de hayvanlar gibi. Biri bitiyor diğeri geliyordu. Melis içerde

yatakta beni bekliyordu. Ama ben zaten kötüydüm ve aslında onu istemiyordum. Ben Yaşar'ı düşünüyordum.

Ertesi gün oldu. Sabri beni eve Olunay'a bıraktı. Kafam bir dünyaydı.

Akşamına Nedim ile Orhan geldi. Eroin aldık, ex yuttuk. Layn yaptık ve tam iki gün grup seks yaptık. Kendimizi

kaybettik. Delirmiştik. Zaten ben fazla bir şey hatırlamıyorum. Yaşar'la olayımızı ben kötü bitirdim diye kendimi

suçlu hissediyordum. Tek istediğim gitmeden ayrılık yaşamamak için iyi bitmesiydi.

Cuma gecesi canım hiç dışarı çıkmak istemedi ve çıkmadım. Nedim ve Orhan geldi. 1 gram eroin aldık ve layn

yaptık. Ertesi gün evde yalnızdım. Telefonum çaldı. O sırada hala kendime kızıyordum.

Arayan EDY'di. Konuştuk. Beni evine davet etti. Sonra konuşuruz deyip telefonu kapatacaktım ki sana bomba

haberlerim var, görüşünce anlatırım deyip telefonu kapattı.

Bomba haberler lafı kafama takıldı. 2 saat sonra ben Edy'i aradım. Ve ısrarla sordum.

Yaşar'ın Cuma gecesi Twenty'de bir kadınla olduğunu söyledi...

Dumur olmuştum. Öylece kala kaldım. Duyduklarıma inanamadım. Şaşırdım. Öfkelendim birden.

Kendi kendime "Niçin ben suçluyum, neden bunu bana yaptın?" dedim.

Beklediğimden daha ağır bir cevap almıştım.

Aynı gün Nedim'i aradım ve eroin almasını söyledim. Rahatlama ve sakin olmaya ihtiyacım vardı.

İğneyle daha tehlikeli bir vuruş yaptım. Ağır dozda. Bu hayatımda kullandığım ikinci iğneydi. En son neredeyse bir

yıl olmuştu. Sonra 1 gr.'ı bitirdik. Yani üç iğne daha. Evet! Bu sefer&#8230;.

Ne yaptığımı biliyorum! Ben bunu istiyorum dedim!

Hayata beni bağlayan tek varlık bir Cuma gecesi ellerimden toz olup kayboluvermişti.


19.01.2003, Pazar


Hayatımda annem ve babam var diyemiyorum. Onları çok seviyorum. Benim için çok önemliler ama gene de

böylesine karışık hayatımın derinliklerine sokmak istemiyorum onları. Çünkü onların kendi dünyalarında benim iyi

olduğumu bilip, rahat etmelerini istiyorum.

İşte bu dünyanın dışında benim dünyamda tek varlık, tek güç veren şeydi Yaşar. Ve artık yok. Asla olmayacak.

Sonsuza dek...

Üstelik dün gece regl günüm geçtiği için eczaneden testır aldım. Kontrol yaptım. Ve sonuç beklediğimden bok çıktı.


Hamileyim lanet olsun!


27.01.2003


Hala gidemedim Amerika'ya. Bir türlü tembel kıçımı toplayıp işlerime koşamıyorum. 1 haftadır Nedim'le birlikte

Etiler'de bir evdeydik. Ve ben kendimi kaybettim yeniden...

Yaşar'dan ayrıldım. Neredeyse iki sene gibi geçen iki hafta kadar oldu. O benim dünyamı terkedince ben de hayatı

terk ettim. Tek bağlılığım,, tek gücüm oydu. Birine ihtiyacım olduğunda hiç kimse olmasa bile mutlaka o olur, beni

göğsüne yatırır, saçımı okşardı. Zaten o her şeye bedeldi ve ben her seferinde yeniden doğuyordum.

Ondan ayrıldıktan sonra iyice sapıttım. Grup seks, eroin, esrar, extasy vs. Bir hafta boyunca takıldım durdum. Bu

beni çok rahatlattı. Kısa bir süre de olsa, unuttum acılarımı.

Sonra buraya geldim. Yani Olunay'a. Onda kalıyorum. Hesapta onda 1 hafta kalacaktım. Yani yurt dışına gidinceye

kadar. Ama o bir hafta, haftalar oldu ve ben hala İstanbul'dayım. O yüzden de sıkılıyorum biraz. İnsanlara hep yük

oldum.


47


Elime fırsatlar geçti. Ama şu ana kadar hiçbir atraksiyonum olamadı. Hayatıma neler oluyor? Hiç anlamıyorum.

Buraya bunları yazıyorum ama, yaşamak daha zor ve acı verici. Okununca çok basit. Ama gerçekte daha o kadar

çok şey var ki! İnip çıkmaktan bıktım usandım artık. Ben de normal insanlar gibi olmak istiyorum. Ama nedense,

hep bir şey beni yolumdan saptırıyor ve ben buna karşı koyamıyorum. Bazen hasta olduğumu düşünüyorum. Bir

tür şizofren hastası olduğumu!

Neyse ki daha önce ucuz yırtıp Cavidan'la tekrar aramızı düzeltmeyi başardım. Ama bu değil önemli olan. Şu aptal

şehirden çıkıp gitmek istiyorum. Bugün Pazar. Gecenin saat 3.00'ü!

Yarın, konsolosluğa randevu aldığımızı sanmıştım ama randevular dolmuş. 1 hafta daha buradayım galiba. Bu iyi

hem de kötü. İyi tarafı, hamileyim, param yok ve bu şekilde Amerika'ya gidersem son etsem iyi olacak. Günler

İstanbul'da uzadıkça en azından çocuğu aldırabilirim diye düşünüyorum.

Kötü tarafıysa artık bir an önce İstanbul'dan kurtulmak zorundayım.

Vedat'la kavga ettim. Şu zengin herifle! Şevket'i ise uzun zamandır aramıyorum. Nasıl ararım, ne derim bilmiyorum.

Arayıp, para istesem, onu para için aradığımı anlayacak. Bu da bir zengin salak kaybetmem demektir. Beş kuruş

param kalmadı. Ne yapacağım bilmiyorum. Bebeğimi aldırmak zorundayım.

Tanrım! Dünyanın en büyük ajansına bağlı olarak mankenlik yapıyorum. Dünyaca ünlü Top Modellerin arasına

girmeye hazırlanırken bu bebek nereden çıktı?

Bugün Olunay'a Nedim'le Orhan geldi. Eroine hiç alışmadım sanmıştım. Nedim'de 40 cc ilacı vardı. Ve tek iğneydi.

İstedim ondan o da önce kendine yapmış, 20 cc bırakmış içinde. Ve içinde kendi kanı vardı. Bana uzattı iğneyi. Geri


çevirdim. Ona bencil olduğunu söyledim. Ve arkamı dönüp içeri girdim. Çıkıp yanıma geldi. Tartıştık, kavga ettik.

Hiç beklemediğim bir anda, kriz geldi. Zaten nedense sabah burnum tıkanmıştı ve çok üşüyordum. Grip olacağımı

düşündüm. Meğer bunun adı hastalanmakmış, yani eroin istemek. Vücudum, Nedim'le tartışınca daha fazla tepki

verdi.

Hem titriyor hem üşüyor hem de bir şeyleri fırlatmak istiyordum. O an birini öldürebilirdim. Sabaha kadar böyle

titredim. Adrelenin hep yüksekti. Ve uyuyamadım. Evet! Canım eroin istiyordu!


Nedim kavga sırasında boş şırıngayı önüme fırlattı.İki dakika önce ona önce kendisini düşündüğü için

kızmıştım. Şırıngaya baktığımda diğer 20 cc de bitmişti. Yani onuda yapmış.Bu sefer iyice çıldırdım. Yoksun

kalmıştım.

Sonra bana defalarca birlikte gidelim desede Yasemin Kozanoğlu'nun evine,hele o gıcık karının evine o halde

gidemezdim.Beni o anda yalnız bırakıp gitmemeliydi.Yalnız kalmayı sevmediğimi bildiği halde on liralık sigaralık alıp

yasemine gittiler.

Ve ertesi günü akşam saat 19.00'da geldiler.

Hiç konuşmadım.Sonra Ulunay'la yüzüklerin efendisine gittik. Aslında daha önce ofilme Yaşarla gitmiştim. Ama

eroin düşünmemek için Ulunay'ın teklifini gönülsüzce kabul ettim.

Anladım ki Nedim am ve para peşindeymi bravo Nedim.

Salak gibi bütün hafta o salaklara 500 milyon lira para yedirdim.Ve bu para sırf uyuşturucuya gitti.


5 Nisan 2003

Aradan çok uzun zaman geçti Epeydir yazmıyorum.Fırsatım olmadığı içindir her halde.

O günden sonra Mahmurey'le çok iyi arkadaş olduk. Ben gene kalacak yerimin olmadığını söyleyince Banu'nun

evinde kalabileceğimi söyledi mahmure.Ev Teşvikiye'deydi Mahmure evi kendi evi diye tanıtmıştı. Ama öyle değildi

orası Banu'nun eviydi.

Banu'yla geceleri takılmaya başladık. Sonra çok samimi bir arkadaşlık başladı aramızda. İlk kez bir kadınla samimi

bir dostluk kurmuştum.Banu mahmure'yi paslamıştı beni bulunca. Kapıya hergün borçtan mobilyacılar filan

gelmeye başlamıştı. Yakında evde ki herşeyi alıp götürecekler.

Bu aralarda Sabri ile "tatlı" takılmaya başlamıştık.


48


Ardı arkası kesilmiyordu. Artık Yaşar'ı da önemsemiyordum. Her gün, sabah-akşam hiç durmadan tatlı

yapıyorduk...


Banu'yla çılgın saç modelleri, çılgın makyajlar yapıp, tatlı çekip çekip içip kulüplere fırlıyor, deli gibi dağıtıyorduk.

Herkesle eğleniyorduk.

Bir gün yine Banu'yla Kristal'e gittik. Kabinde Fuks çalıyordu. Fuks gelip Banu'nun kulağına "Ben bu kadınla

evleneceğim" dedi.

Bir anda elektrikler kesildi! Ve biri aniden dudaklarıma yapıştı. Bunu yapan Fuks'tı!

Hayatımda hiç kimse bana böyle bir çılgınlık yapmamıştı! Çok etkilenmiştim.

Bir ara, Banu kabine Fuksın yanına gitti. Fuksın gerçek adı Ali bu arada!

Ali, Banu'ya "Eğer bu gece benimle birlikte değilseniz bileklerimi keserim" demiş!

Vay canına! Bu delikanlı çıldırmış dedim kendi kendime!!!

Ali, aynı gece dört sefer evlenme teklifinde bulundu bana. Ben de zaten Ali'yi ti'ye almıştım.

Çıkışta Ali'ye gidildi. Benim kanalımdan para toplayıp kok aldık. Gene eşekler gibi içip içip sarhoş olduk. Ali'yle de

birlikte oldum.

Herif, o gece bana, benimle farklı şeyler yapmak, yaşamak istediğini söyledi. Hoşuma gitmişti. Ama daha sonraki

gecelerde, Clup'ten Banu'yla eve getirdiğimiz Cervus, Taylan ve biri daha vardı. Ben çok sarhoştum. Bir ara kendimi

kaybettim. Hatırlamıyorum. Cervus'u öpmüşüm. Vay ! öğhh O salak tipli iğrenç herifi nasıl oldu da öptüm.

Bilmiyorum. O Taylan'la da seks yapmışım! Uuuuu! Sabah uyandığımda herkes kaçmış, bir tek Taylan ve Banu

evdeydi. O sırada Cihangir'de bir eve çıkmıştık Banu'yla. Hala öküz gibi tatlı takılıyorduk. Hiç ara vermeden

takılıyorduk. O sıralarda babam geldi Bodrum'dan. 3 gün kaldı. Kaldığı süre onları yani annemle babamı bayağı

yıpratmıştı. Benim yüzümden 3. kez ayrı şehirdeydiler. Birbirlerini dünyaya, bana bile değişmeyen iki insan yine

benim yüzümden ayrı düşmüştü. Annem üç gün boyunca günde 3 kez babamı arıyordu. Bir gün annemin telefonda

ağladığını duydum. Bana kızmıştı.

Birkaç gün önce Yaşar'dan ayrılmıştım. Benden habersiz telefonumu kurcalamış ve annemin numarasını almıştı.

Annemi aramış meğer! Ona hesap sormaya kalkışmış. Sonra birilerini daha aramış benim parayla yattığımı

söylemiş. Tabii annem bu durumda kötü olmuş. Neyse ki biraz düzelttim.

Taylan'la Ankara'ya gitmişti, orada bayağı takılmışlar. Ben de o yokken Mithat'la takıldım. Onun ev arkadaşıyla.


49


Buarada Mithat, Sezen Aksu'nun oğlu. Bir gecelikti. Öyle biriyle ilişki yaşamak çok saçma olurdu.

Tabii, Taylan döndüğünde bunu duymuş. Ama ben inkar ettim. Çünkü, Taylan iyi biri ve ben onu kaybetmeyi göze

alamazdım. Tabii hataydı belki de yaptığım ama çok sarhoştum, istedim Mithat'ı ve oldu işte! Neyse boşverdi sonra

galiba Taylan. Çünkü, beni aramaya devam etti. Tabii o sıralar Yaşar'la görüşmüyordum.

Nedimlerle görüşüyordum ara sıra. Ve tekrar peynir yapmaya başladım. Çok fazla takılıyordum. Bir ara çok

bunalımdaydım ve a-sosyal olmuş, dünyadan habersizdim. Ne Cavidan'la ne New York'la ne Ford'la ne de ailemle

ilgileniyordum. Berbat görünüyordum...


Buarada Teşvikiye'deki evde, Joint adlı minik bir cooker yavrusu almıştım. Şimdi büyüdü tabii, 3 aylık falan. Ama

tipi değişti. Meğer cooker değilmiş! Cooker'la Terrier'i mikslemişler!

Ama o kadar akıllı bir delikanlı oldu ki şimdi. Dişleri bile çıktı artık. İnsanlar büyüdüğünü söylüyor. Ama ben hep

yanımda olduğu için hiç anlamıyorum.

Şimdi hala benimle birlikte. Eğer yurt dışına gidersem onu Ahmet'e emanet edeceğim. Yani dünyanın en iyi

insanına! Joint'i seviyorum. Çünkü hiç kimse yokken ortalığa sıçıp sıvasa da hep o vardı.

Banu'yla tartışmaya başladık daha sonraları. Ayrılmaya karar verdik. Ben ev aramaya başladım. 3 gün Fulya'da ev

aradım. Ve elime geçen ilk parayla bir evi tutup, kontrat yaptım. Bir günde yerleştim Kadıköy'den gidip, ikinci el bir

sürü eşya aldım. Joint'le birlikte ilk kez bir evimiz oldu. Bir sürü para harcadım, hala borcum var. Ev sobalı. Bu çok

kötü. Ama şimdilik idare eder. Kışa kombili bir eve çıkarım. Hala bir sürü eksik var. Yurt dışına gitsem bile en

azından 6 aylık kira verip, evi kapatırım diye düşünüyorum.

Hala takılıyorum. Yani tatlı, pıt , git. Bu aralar alkole çok sarmış durumdayım. Jack Daniels'a özellikle... Çok iyi içki,

tatlıyla harika gidiyor.

Şimdi para aranıyorum. Tüm ev için genel borç anlamında 1 milyar gerek. Bu parayı bulmak zorundayım.

Yaşar'la yeniden barıştık. Her gün burada. Bir taraftan da Taylan var hayatımda. İki gün önce Cavidan'la kırgınlığımı

yok edip ajansa gidip, Amerika'ya gitcek olan resimlerimi çektirdim. Şimdi yine beklemedeyim. Artık, ne zaman

gideceğim bilmiyorum.


50


Buarada üç tane defile teklifi aldım. Gidip, bu defilelere çıkacağım. Ve en azından para kazanacağım. Cavidan

çalıştırmıyorsa ben bulurum diye düşünüyorum. Herhalde bir sorun çıkmaz, herhalde. Alacağım paranın % 20''ini

Cavidan'' vereceğim. Konuşup dava açsın istemiyorum. Tek amacım para kazanıp, evin kirasını karşılamak. Ve

Joint'e bakmak. Gerisi zaten yalan oldu.

Bir herif daha var. Çırağan'a gittiğimde tanışmıştım. Acayip zengin. Yakışıklı da herif seks yapmıyor! Sadece yalıyor!

Ve bu daha da iyi, içime bile girmiyor!

Kokainman herif zaten. Fabrikaları falan var. Ama şimdi hayatımda 3 kişi olunca çok zor oluyor tabii. Biri

yanımdayken diğerlerinin telini açmayınca, bayağı kızıyorlar. Aptal Murat'tan 5000 $ para istedim. Telefonuna

bakmadım diye vermedi. Eğer verseydi bayağı takılırdım. Ama böyle yapınca, korkuttu beni. Herif yapıştı mı

bırakmıyor. Şimdi çağırır, giderim, bir de gıcıklığına para mara vermezse! Al işte!

Yaşar zaten tam bela! Ama vazgeçemeyeceğim tek adam, lanet olsun!

Neyse işte! Şimdilik bu kadar! Yine akşam oldu. Bu gün Cumartesi!

New York'a gitmekten artık tamamen umudumu kesmiş durumdayım. Artık hiç kimseye, hiçbir şeye inanmıyorum.

Annemin dün telefonda söylediği gibi, yavaş yavaş yok oluyorum galiba

Köpeğim Joint'i, Avcılar'da bir aileye verdim. Onu şimdi çok özlüyorum. Varım yoğum oydu. Her şeyimi onunla

paylaşıyordum. Üzüntülerimi, acılarımı, sevinçli anlarımı...

Ama şimdi o da yok. Bakamıyorum artık. Vermeden son iki haftadır veterinere bile götüremiyordum. Zaten çok


hastaydı. Sevgimi ona veremiyordum. Deli gibi sevgi istiyordu. Ama ben de o bile kalmadı artık.

Eroine çok fazla sardım. Kollarım morluktan ve delikten geçilmez oldu. İğne yapmayınca, kendimi çok kötü

hissediyorum. İğne beni kısa sürede olsa rahatlatıyor. Çok zayıfladım ...beyazım Paso uyuşturucu takılıyorum.

Eskiye dair hiçbir şeyim kalmadı.

Şu an radyoda Türkiye'de birinci olduğum yarışmanın müziği çalıyor. ama şöyle bakınca 9 ayda kaybolmuşum

meğer farketmeden.


17 Haziran 2203


Zaman çok hızlı geçiyor. Yukarıya bakınca, biraz fark görüyorum hayatımda...

Duygularıma gelince onlar asla değişmedi.


51


Bir hafta önce Topkapı Sarayı'nda Erol Albayrak defilesi vardı. Ben oraya geç kaldım. Ve Yonca Hanım tarafından

kovuldum. İnat yapıp, belki bir umut niyetine bekledim akşama kadar.

Bu günden iki gün önce de Alem dergisinden Orçun diye bir salakla Layla'daydık. Hesapta giyindik, süslendik

çekileceğiz diye... Tabii bir bok çekmediler.

Neyse, gazeteciler gördü orada olduğumu. Hemen fotoğraflarımı çekmek istediler. Ben de fırsat bu fırsat hesabı

çektirip, röportaj yaptım.

Yonca Hanım beni görünce panik yapıp, hemen oradan gitmemi söyledi. Ben de apar topar ayrıldım oradan.

Ayrılırken 1-2 gazeteciye numaramı verdim. Sonra gazeteci Yaşar Ç. aradı. Onunla hala buluşamadım. Bu gün

buluşabilirim. Henüz karar vermedim.

3-4 gündür tüm gazetelere çıkmışım. Kavgacı, kendini beğenmiş, film yıldızı biri olarak... Ayy... Bıktım. Artık çıkıp

konuşacağım.

Buarada orada bulunan erkek model, Enis ve Barış'la tanıştım. Onlarla da çıkmışım gazeteye. Ama onlar için

bodyguard yazmışlar! Çok komik...

Ertesi gün Enis aradı. Buluşup, Pendora falan gittik. İçip sarhoş olduk. Yanımızda Nedim'de vardı. Nedim bir gün

önce Mersin'den dönmüş, çat kapı bana gelmişti. Ben de ona bu küçük yuvamın kapılarını açtım. Ama o Pendordan

sonraki gece ben eve döndüğümde yoktu. Gitmişti. O günden bir gün önce ise .barış ve yanındaki iki arkadaşıyla

beraber Teşvikiye Cafe'de gazeteci Bayram'la görüşmeye gidiyordum. Barış arayınca, onu da oraya çağırdım.

Barış'ın bir arkadaşı vardı yanında, ismi ise Hürol diye biriydi. Hayatımda gördüğüm en şirin, en yakışıklı heriflerden

biriydi. O kadar seksi bir herifti ki aynı 14 yaşında aşık olduğum Max'a benziyordu. İnanamadım. Esmer tenli, renkli

gözlü, dudaklar feci ve İtalyan çingenesine benziyordu. Uzun süre sonra birinden etkilendim. Bütün gün onunla

ilgilendim. Sanırım sıktım ki, güya birlikte ev tutacaktık. Almanya'dan arkadaşının geldiğini söyledi. İki gün oldu,


hala aramadı. Tık yok. Çok şımarttım galiba.

Şimdi ben hiç aramıyorum, bırakıyorum ki o arasın. Üstüne çok düşersem, kaybedebilirim.

Tam 1 ay 10 gündür, eroin kullanmıyorum. Sonunda o ağrılar, iğrenç gecelerden kurtuldum. Şimdi de taş'a veya

visky'e sardım. Bakalım ne olacak?

Ördek aldım kendime. Bir hafta oldu. Azıcık büyüdü. Bakması tabii kolay değil ama köpekten çok daha basit ve

evde yalnız kalmayı sevmiyor Adını Taylan koydum. 2. taylan yani. O salakta geçen gün arayıp onu rahatsız

etmememi, hayatında yeni biri olduğunu söyleyince iyice soğudum. Aptal gibi bir ara Taylan diye tutturmuştum.

Şimdi Hürol diye tutturdum.


....................

. O an kafam rujlu uyumuş Kalmış! Ne bileyim

kardeşim ben? Neyse bağımlı abi ! iki nöbetçi tarafından ağır bir şekilde yakalandı.

Onun yediği dayağı sanki ben yemiş gibi oldum. Yazık oldu. Onun yüzünden bir

de koca hastanede Adım yol göstericiye çıktı. Bahsettiğim bağımlı şu kıza

koridorda ve benim tıpkı 1 hafta önce savaştığım gibi krizinle savaşıyor.

Ben şimdilik psikolojik ve bedensel bu durumu atlattım sayılır. İşi zor, ve

yaşayan bilir ancak onun ne acılar çektiğini. Farkında bile değil henüz ama

bir iki gün sonra eğer sabırlı olursa atlatacaktır. Ama vücut tepkileri

bitince sıra psikolojiye gelecek. Her şeyden mutlu oluyomuş gibi yapıp,

kendini bile kandırsa, bu ayakta kalmasına herhalde yeterli olucak. Zaten

her şey o krizi atlattıktan sonra başlıyor. Buna inanıyorum ve hala

sıkıntısı var tabii içimde. İyi kötü geçip gidecek. Zaten 3 gün sonra

taburcu oluyorum. Dışarıdayken eski dostlarım gibi gülücem, işimi yapıcam,

evlenicem ve en önemlisi küçük yuvamı kurup küçük annesiz bir kedi yavrusu

alıcam.

Tanrım! Yalvarırım bana irade, güç ve hırs ver.

Direniyorum, direniyorum, duruyorum ve sonra tekrar deniyorum, direniyorum&#8230;.

Tahminimce çıkmama 2 gün falan kaldı. Uyuşturucu yoksunluğundan çok burada

kalmaktan sıkıldım. Tam karşı odamda bir dayı yatıyor! Allah! Allah! Yani!

Hani dayı abilerden. Ziyaretçisi hiç eksik olmuyor. Heriflerin de kimi bir

acayip tam kıro doğulu kürt tayfası. Korkmaya başladım bu hastaneden ya! Dün

gece çok acayip bir rüya görmüştüm. Elimde bir iğne şırınga vardı içinde

eroin onu toprağa atıp, diğer elimle iki yepyeni gri renkli iki yeni telefon

alıyordum. Bir anda üzerimde ki kıyafetler de değişiyordu, kürkler, yepyeni

kıyafetler! Sonra bir ağızdan birden büyük tezaruhatlarla beraber kendimi

uçmaya çalışırken görüyorum.

Benimle birlikte birkaç kişi daha uçmaya çalışıyor. Ama sadece ben uzaya

kadar erişebiliyorum. Sonra oradan aşağıya bakıyorum. O kadar yüksekteyim ki

havada taklalar falan atmaya çalışıyorum. Herkes korkuyor! Ölücem

sanıyorlar. Ama yere öyle yavaş iniyorum ki şaşırıyorlar.

İşte dün gece böyle bir rüyanın arkasından bugün şöyle bir gün geçirdim. (bu

arada ekleri: arkadaşımın yazdıklarını anlıyorum ve de ona çok hak veriyorum

bazen sıkıntılı bazen heyecanlı bazen dengesiz oluyoruz ama sonuca

ulaşacağız. Birlikteyiz. AĞAC ?

Bir refakatçiden telefonunu istedik işi çeviriyoruz tabii. Ben

annemleri aradım. Babam çıktı telefona bana hiç kırıcı konuşmadı. Nasılsın?

Dedi. Konuşmaya başladık. Beni SAVAŞ AY arayıp duruyormuş. Önder de aynı

şeyi söylemişti. Dükkanını arayıp benim oranın halk ve ilişkileri olup


olmadığımı sormuşlar. Neyse SAVAŞ AY numarasını bırakmış. Bende babama

arayacağımı söyledim. Tamam dedi. Telefonu kapatır kapatmaz aradım savaş

abiyi. Birkaç kez sekreteri çıktı. Sanırım çekimdeydi. Yabancıydı kız. Adımı

söyledim anlayamadı sonra tekrar denedim ulaştım sonunda! Direk <<nerdesin

kızım be sen yaa! >> dedi şaşırdım! Nerdesin? Dedi. Ona balıklı rum

hastanesinde eroin tedavisi görüyorum diyemedim. İzmir deyim dedim. Bir kız

arkadaşımın evindeyim, Cuma günü dönücem dedim. Neyse artık çıkınca

düzelticez bunları.


Zırt pırt kendisinin (Burçin) adet olduğundan bahsedip duruyor ama herhalde

bir onbeşgün daha sürer. Ben arkadaşı fatih ten saçmaladım (FATİH)

Fatihin böyle saçmalamasının sebebi benim 7 aydır onun yüzünden adet

olmadığını onunla paylaşmam bin kere çe yanlış söylentilerde bulundu. Yeter

dedim uğraşma benimle görende aramızda bir şey var sanacak. Tabii benim

anasının gözü olduğumu bilmeyenler.


Kısacası Sonsöz...

Gerçek doğum tarihi belli olmasa bile kimliğe göre 04 / 08 / 1984 doğumlu.

Gerçek adı DENİZ. Gerçek annesinin adı SANİYE. Hiçbir seven gerçek kimliğini

ve bu isimlerin bu isimlerin dışında gerçeği bilmedi. Mutluluğu eroinde

aramadı. Mutsuz ve yıllarca yalnızdı üvey annesini ve babasını karşılık

beklemeden sevdi hep sevdi.

Ama karmaşık bir hayatı vardı, O hiçbir zaman insanları sevmedi ancak

tanıdığı herkes onun iyi biri olduğunu söyledi hep.

Hayvanları çok sevdi ancak her şey gibi tüm edindiği hayvanlar hayatlarını

yitirdi. Bu yüzden çok acı çekti.

Hiç mutlu olmadı.

Sevgi nedir bilmedi.


Güneri Civaoğlu, Burçin'in birinci seçildiği günden izlenimleri şöyle sürüyordu:


" Yüksek ökçeler aslında simgedir.

Statüdür, güvencedir, konfordur, yüksek maaş ya da mevkidir.

Onları yitirmemek uğruna bazen daha çok şeyler yitirilir.

Oysa onlar yüksek ökçeler gibi bazen kullanana büyük geliyorsa faydadan çok zarardır.

Pırıltılar, güvenceler, onlardan vazgeçilebildiği, çıplak ayak kalmak göze alındığında bazen çok daha büyük getiri

sağlayabilir.

Yaşam, doğallığı ve cesareti eğreti olanlardan vazgeçmeyi bilenleri ödüllendirir.

Başına taç koyar.

Koymasa bile kendin olarak kalabilmek zaten en büyük güzellik.

Film değil, gerçek...


Bu genç kız henüz bir yaşındayken annesi - babası gazete ilanıyla onu evlatlık veriyorlar.

Çocukları olmayan bir memur karı - koca onu özenle yetiştiriyor.

16 yaşına geldiğinde bir gençten evlenme teklifi alıyor.

Aile "Henüz küçüktür, okuyacak. Eğitimi bittikten sonra evlilik" cevabını verince gencin ailesi kıza müthiş darbeyi

vuruyor: "Sen onların gerçek kızı değilsin. Gazete ilanıyla evlatlık oldun!" Bu korkunç sözcüklerin her biri genç kızın

beynine balyoz darbeleri gibidir.

Genç kız kendini 16 yıl boyunca aldatılmış hisseder. Evden kaçar.

Ve yaşam savaşı...

Pizzacıda, lokantalarda çalışır. Sokakta simit sattığı olur. Belki anlatmadığı şeyler de...

Şeytana uyarak yanlışlıklar yapar.

Çocuk yaşta yargılanır da...

Onun artık deneyimi var. Bundan böyle pırıltılı olanakların tutsağı olmayacak. Yaşam podyumunun ortasında

yüksek ökçeli pabuçlar gibi, şöhreti de gerekirse çıkarıp atabilecek.

Yüksek ökçeli pabuçlar simgeydi. Evlatlık olduğunu öğrendiğinde 16 yıllık ailesini, son sınıfa kadar geldiği liseyi,

arkadaşlarını bir anda bırakıp evden kaçmıştı...

Ama...

Yaşam sevincini, yaşam pırıltısını fırlatabilecek bir "yenik" değildi.

Zaten, Kozlu Mezarlığı'nda cansız bulunan Burçin de yaşamla bütünleşmiş hava gibi, su gibi doğal asıl Burçin

değildi.

Lanetli uyuşturucunun tutsak aldığı, çürüttüğü bir bedendi.

Burçin'e sevgiler...

de Diğer Burçin'leri kurtarmalıyız."


 
 
 

Comments


bottom of page